İKİNCİ NÜKTE

İnsanda iki vecih var. Birisi, enâniyet cihetinde şu hayat-ı dünyeviyeye nâzırdır. Diğeri, ubûdiyet cihetinde hayat-ı ebediyeye bakar.

Evvelki vecih itibarıyla öyle bir biçare mahlûktur ki, sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa’re (saç) gibi cüz’î bir cüz-ü ihtiyarî; ve iktidardan zayıf bir kesb; ve hayattan, çabuk söner bir şule; ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik; ve mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O haliyle beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâın hesapsız efradından nazik, zayıf bir fert olarak bulunuyor.

İkinci vecih itibarıyla ve bilhassa ubûdiyete müteveccih acz ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüs’ati var, pek büyük bir ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr derc etmiştir tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir Zâtın hadsiz tecelliyâtına cami’ geniş bir âyine olsun.

Evet, insan bir çekirdeğe benzer. Nasıl ki o çekirdeğe kudretten mânevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş; tâ ki toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hâlıkından istidat lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemâl bulsun. Eğer o çekirdek, sû-i mizacından dolayı, ona verilen cihâzât-ı mâneviyeyi toprak altında bazı mevadd-ı muzırrayı celbine sarf etse, o dar yerde, kısa bir zamanda, faidesiz tefessüh edip çürüyecektir.

Eğer o çekirdek, o mânevî cihâzâtını, فَالِقُ الْحُبِّ وَالنَّوٰى 1 nın emr-i tekvînîsini imtisal edip hüsn-ü istimal etse, o dar âlemden çıkacak, meyvedar koca bir ağaç olmakla, küçücük cüz’î hakikati ve ruh-u mânevîsi büyük bir hakikat-i külliye suretini alacaktır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Taneleri ve çekirdekleri çatlatan (Şüphesiz Allah’tır).
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Söz / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
azîm : çok büyük
biçare : çaresiz
bilhassa : özellikle
cami’ : toplayan, kapsamlı
celb etmek : çekmek
cesîm : büyük
cihâzât : donanımlar
cihâzât-ı mâneviye : mânevî donanım, cihazlar
cihet : yön, taraf
cüz’î : küçük, az
cüz-ü ihtiyarî : insanın elindeki seçim gücü, irade
derc etmek : içine yerleştirmek
efrad : fertler, bireyler
ehemmiyet : önem
emr-i tekvinî : yaratılışa dair emir
enaniyet : benlik
envâ : türler
evvelki : önceki
fakr : ihtiyaç hali
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i külliye : kapsamlı hakikat
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı ebediye : sonsuz âhiret hayatı
hüsn-ü istimal etmek : güzel kullanmak
ihtiyar : irade, tercih, seçme gücü
imtisal : yerine getirme
istidat : kabiliyet, yetenek
itibariyle : özelliğiyle
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kesb : kazanma
kudret : güç, kuvvet, iktidar
mahiyet-i mâneviye : mânevî yapı
mahlûk : yaratık
mevadd-ı muzırra : zararlı maddeler
mevcudiyet : varlık
müteveccih : yönelik
nâzır : bakan
nazik : ince, zarif
nihayetsiz : sonsuz
ruh-u mânevî : mânevî ruh
sû-i mizaç : kötü huy
suret : şekil, biçim
şule : alev
tabakat : tabakalar
tecelliyât : yansımalar
tefessüh etmek : bozulmak
ubûdiyet : kulluk
vecih : yön, yüz
vüs’at : genişlik
Yükleniyor...