Sohbet-i nebeviye ne derece bir iksir-i nuranî olduğu bununla anlaşılır ki: Bir bedevî adam, kızını sağ olarak defnedecek bir kasavet-i vahşiyânede bulunduğu halde, gelip bir saat sohbet-i nebeviyeye müşerref olur, daha karıncaya ayağını basamaz derecede bir şefkat-i rahîmâneyi kesb ederdi. Hem cahil, vahşî bir adam, bir gün sohbet-i nebeviyeye mazhar olur, sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, mütemeddin kavimlere muallim-i hakaik ve rehber-i kemâlât olurdu.

İKİNCİ SEBEP

Yirmi Yedinci Sözdeki içtihad bahsinde beyan ve ispat edildiği gibi, Sahâbeler, ekseriyet-i mutlaka itibarıyla, kemâlât-ı insaniyenin en âlâ derecesindedirler. Çünkü, o zamanda, o inkılâb-ı azîm-i İslâmîde, hayır ve hak bütün güzelliğiyle, şer ve bâtıl bütün çirkinliğiyle görülmüş ve maddeten hissedilmiş.

Şer ve hayır ortasında öyle bir ayrılık ve kizb ve sıdk mabeyninde öyle bir mesafe açılmıştı ki, küfür ve iman kadar, belki Cehennem ve Cennet kadar beynleri uzaklaştı. Kizb ve şer ve bâtılın dellâlı ve nümunesi olan Müseylime-i Kezzab ve maskaraca kelimeleri olduğundan, fıtraten hissiyât-ı ulviye sahibi ve maâlî-i ahlâka meftun ve izzet ve mübahate meyyal olan Sahâbeler, elbette ihtiyarlarıyla kizb ve şerre ellerini uzatıp Müseylime derekesine düşmemişler. Sıdk ve hayır ve hakkın dellâlı ve nümunesi olan Habibullahın (a.s.m.) âlâ-yı illiyyîn-i kemâlâtındaki makamına bakarak, bütün kuvvet ve himmetleriyle o tarafa koşmak, mukteza-yı seciyeleridir.

Meselâ, nasıl ki zaman oluyor, medeniyet-i beşeriye çarşısında ve hayat-ı içtimaiye-i insaniye dükkânında, bazı şeylerin verdiği müthiş neticeleri ve çirkin eserleri, zehr-i katil gibi, herkes onu satın almak değil, bütün kuvvetiyle ondan nefret edip kaçar. Ve bazı şeylerin ve mânevî metâların verdikleri güzel neticeler ve kıymettar eserler, bir tiryak-ı nâfi ve bir pırlanta gibi, herkesin nazar-ı rağbetini kendine celb eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlâ : yüce, üstün
âlâ-yı illiyyîn-i kemâlât : mükemmelliğin en yüce derecesi
dellâl : ilan edici, duyurucu
dereke : aşağı seviye
ekseriyet-i mutlaka : büyük çoğunluk
fıtraten : yaratılış gereği
Habibullah : Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamberimiz (a.s.m.)
hak : doğru, gerçek
hayat-ı içtimaiye-i insaniye : insanlığın toplum hayatı
hayır : iyilik
himmet : ciddî gayret
hissiyât-ı ulviye : yüce duygular
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
ihtiyar : tercih, seçme gücü
iksir-i nuranî : her derde devâ olan nurlu ve tesirli ilâç
inkılâb-ı azîm-i İslâmî : İslâmın meydana getirdiği büyük değişim
izzet : şeref, değer, itibar
kasavet-i vahşiyâne : kaskatı bir vahşet
kemâlât-ı insaniye : insana ait mükemmellikler
kesb : elde etme, kazanma
kizb : yalan
küfür : inkar, inançsızlık
maâlî-i ahlâk : ahlâkî yücelik, yüce ahlâklar
mabeyn : ara
maskara : gülünç, rezil
medeniyet-i beşeriye : insanlık medeniyeti
meftun : tutkun, düşkün
metâ : kıymetli mal, eşya
meyyal : çok arzulu ve istekli
muallim-i hakaik : gerçekleri anlatan öğretmen
mukteza-yı seciye : karakter ve yaratılışın gereği
mübahat : güzelliği göstererek iftihar etme
müşerref olma : şereflenme
mütemeddin : medenileşmiş, şehirleşmiş
nümune : örnek
rehber-i kemâlât : mükemmellikleri, güzellikleri gösteren rehber
Sahâbe : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler
sıdk : doğruluk
sohbet-i nebeviye : Peygamberimizin sohbeti
şefkat-i rahîmâne : çok mükemmel bir şefkat ve merhamet duygusu
şer : kötülük
zehr-i katil : öldürücü zehir
Yükleniyor...