1 اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰىgibi. İşte hissiyat-ı cumhur, şu merkezde olduklarından elbette irşad ve belâgat iktiza eder ki, onların hissiyatı riayet ve ihtiram edilsin. Ve efkârları dahi bir derece mümaşat ve riayet edilsin. İşte riayet ve ihtiram 2 اَلتَّنَزُّلاٰتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ ile tesmiye olunur. Evet o tenezzülât te’nis-i ezhân içindir. Bu sırdandır ki; hakaik-ı mücerredeye temaşa etmek için hissiyat ve hayal-âlud cumhurun nazarlarını okşayan suver-i müteşabiheden birer dürbin vaz edilmiştir.

Şu cevabı teyid eden maanî-i amîka veya müteferrikayı bir sûret-i sehl ve basitede tasavvur veya tasvir etmek için nâsın kelâmında kesretle istiârat bulunmasıdır. Demek müteşabihat dahi istiârâtın en ağmaz kısmıdır. Zira, en hafî hakaikın suver-i misaliyesidir. Demek işkâl, mânânın dikkatindendir. Lâfzın iğlâkından değildir.

Ey muteriz! İnsafla bak, fikr-i beşerden bahusus avamın fikrinden en uzak olan hakaikı şöyle bir tarik ile takrib etmek, aynı belâgat değil midir? Zira belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakat ve makamın tahammülü nisbetinde kemâl-i vuzuh ile ifade etmektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O Rahmân ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır.” Tâhâ Sûresi, 20:5.
2 : Cenâb-ı Hakkın, insanların anlayışlarına göre hitap etmesi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ağmaz : en kapalı; anlaşılması en zor
avam : halk
bahusus : özellikle
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına uygun olması
cumhur : halk
dikkat : incelik
efkâr : fikirler
fikr-i beşer : insan düşüncesi
fünun-u müterettibe : düzenlenmiş, belli bir sisteme oturtulmuş fenler, ilimler
hafî : gizli
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakaik-ı mücerrede : soyut hakikatler, gerçekler
hayal-âlud : hayalle karışık
hissiyat : hisler, duygular
hissiyat-ı cumhur : çoğunluğun düşünceleri, hisleri
iğlâk : kapalılık
ihtiram : saygılı olma
iktiza etme : gerektirme
irşad : doğru yol gösterme, hak ve hakikati açıklama
istiârât : istiâreler; bir kelimenin mânâsını geçici olarak alıp başka bir mânâda kullanma san’atı
işkâl : sözün kendisinde değil, delâlet ettiği mânâsında bulunan bir incelik, derinlik veya bir edebî san’attan dolayı mânâsı, düşünülmeden anlaşılamayacak derecede kapalılık
kelâm : söz, ifade
kemâl-i vuzuh : tam bir açıklık
kesret : çokluk
lâfz : söz
maanî-i amîka : derin ve ince mânâlar
meylü’l-istikmâl : olgunluğa, mükemmele ulaşma eğilimi
meylü’t-terakki : yükselme, kalkınma eğilimi
muktezâ-yı hâle mutabakat : hâl ve makamın gereğine uygunluk
mûteriz : itiraz eden
mümaşat : uygun hareket etme, uyma
mündemiç : yerleştirilmiş, konulmuş
müteferrika : farklı, dağınık
müteşabihat : anlaşılması zor olan yüksek hakikatleri anlatmak için mecâz ve teşbihlerin yer aldığı ifadeler; Kur’ân ve hadiste yer alan ve ne kastedildiği kesin olarak bilinemeyen, mânâsı açık olmayan sözler
nâs : insanlar
nazar : bakış, görüş
netâic : neticeler, sonuçlar
riayet : gözetme, uyma
semerat : meyveler
sûret-i sehl ve basite : kolay ve basit şekil
suver-i misaliye : örnek formlar, şekiller, üsluplar
suver-i müteşabihe : birbirine benzer şekiller, üsluplar
takrib etmek : yaklaştırmak
tarik : yol
tasavvur etmek : zihinde canlandırmak, düşünmek
tasvir etme : anlatma, ifade etme
te’nis-i ezhân : zihinleri alıştırma, alıştıkları şeylerle okşama
tecârüb : tecrübeler, deneyimler
telâhuk-u efkâr : fikirlerin birbirine katılması, eklenmesi, düşünce birikimi
temaşa : seyretme, bakma
tenezzülât : muhatabın anlayış seviyesine inme
terakki : yükselme, kalkınma
tesmiye : isimlendirme
teşekkül etme : meydana gelme, oluşma
teyid etme : destekleme
vaz’ edilme : yerleştirilme, konulma
Yükleniyor...