İkinci Noktaya Cevap: Âlemde mündemiç olan; meylü’l-istikmâlin dalı olan insandaki meylü’t-terakkinin semeratı, fünun-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netâicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir nerdibanın basamaklarıdır. Aşağısı takarrür etmezse, yukarısına ayak atılmaz. Demek mukaddem fen, ulûm-u mütearife hükmüne geçecek, sonra müteahhir fenne mukaddeme olabilir. Bu sırra binaen: Şu zamanda efkârın çok çalkalanmasıyla yetişmiş, pişmiş bir fenni, faraza, on asır evvel bir adam tefhim ve talimine çalışsa idi; mağlata ve safsataya düşürmekten başka birşey yapamaz idi. Meselâ, denilse idi: “Şemsin sükunuyla HAŞİYE arzın hareketine ve bir katre suda bir milyon hayvanatın bulunduklarına temaşa edin! Ta Sâni’in azametini bilesiniz!”

Cumhur-u avam ise, hiss-i zâhir veya galat-ı hissin sebebiyle hilâflarını zarurî bildikleri için, ya tekzib veya nefislerine mugâlata veya mahsus olan şeye mükâbere etmekten başka ellerinden birşey gelmez idi. Teşviş ise—bahusus onuncu asra kadar—minhac-ı irşada büyük bir vartadır. Ezcümle: Sathiyet-i arz, ve deveran-ı şems, onlarca bedihiyat-ı hissiyeden sayılır idi.

Şu gibi meseleler müstakbeldeki nazariyata kıyas olunmaz. Zira müstakbele ait olan şeylere hiss-i zâhir taalluk etmediği için iki ciheti de muhtemeldir, itikad olunabilir. İmkân derecesindedir, itminan kâbildir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : “Tefsirimde böyle yazmıştım: قَدْ سُنِحَ لِى فِى سَنَةِ ١٣٣٣ فِى الْمَرَضِ بَيْنَ النَّوْمِ وَالْيَقَظَةِ فِى ﴿وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا﴾ هٰذَالْمَعْنٰى، اَىْ فِى مُسْتَقَرٍّ لَهَا ِلاِسْتِقْرَارِ مَنْظُومَتِهَا اَىْ جَرْيَانُهَا بِاِذْنِ اللهِ لِتَوَلُّدِ جَاذِبَتِهَا النَّظَّامَةِ لِلْمَنْظُومَةِ الشَّمْسِيَّةِ. وَلَوْ سَكَنَتْ وَسَكَتَتْ لَتَنَاثَرَتْ. Yani, kendi mustakarrında mihveri üzerinde Allah’ın emriyle cereyanı, manzumesini tanzim eden cazibesinin tevlidi içindir. Eğer şems silkinmese meyveleri düşecek. Silkinse yemişleri olan seyyaratın istikrarları temin edilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : dünya
azamet : büyüklük, yücelik
bahusus : özellikle
bedihiyat-ı hissiye : duyularla bilinen apaçık gerçekler; görme, işitme, tatma gibi duyularla idrak edilen şeyler
cazibe : çekim, çekim gücü
cereyan : akıp gitme, dönme
cihet : yön, taraf
cumhur-u avam : halkın çoğunluğu
deveran-ı şems : güneşin dönmesi
efkâr : fikirler, düşünceler
ezcümle : meselâ
faraza : varsayalım ki, diyelim ki
fen : bilim, bilim dalı
galat-ı his : his yanılması
hilâf : aksi, zıt
hiss-i zâhir : zahirde ve varlığın dış yüzünde olanları kavrayan hisler, duyular; görme, işitme, tatma duyuları gibi (Varlığın mânâ boyutu ile ilgili sezgi ve ihtisaslara vesile olan aklî, ruhî, kalbî, vicdanî hislere hiss-i bâtın denir.)
imkân : olabilirlik derecesi, seviyesi
istikrar : karar bulma; yörüngeye oturup yerleşme
itikad olunma : inanılma
itminan : tatmin olma, inanma
kabil : mümkün, kabul edilebilir
katre : damla
kıyas : karşılaştırma
mağlata ve safsataya düşürme : yanlış ve saçmalığa sürükleme
mahsus : hissedilen, duyu ve duygularla algınabilen şey; görme, işitme, tatma gibi duyularla kavranılabilen şey
manzume : sistem
mihver : eksen
minhac-ı irşad : tebliğ ve irşad metodu
mugâlata : saçma sapan söz söyleme, safsatada bulunma
muhtemel : olasılık
mukaddem fen : bir önceki bilim
mukaddeme : başlangıç, giriş
mustakar : yörünge
mükâbere : göz göre göre inkâr etme
müstakbel : gelecek
müteahhir fen : sonra gelen bilim
nazariyat : teorik bilgiler
nefis : kişinin kendisi
nerdiban : merdiven
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
sathiyet-i arz : dünyanın düzlüğü
seyyarat : gezegenler
sükun : hareketsizlik
şems : güneş
taalluk : ilgili olma
takarrür etme : sabit olma, yerleşip sağlam olma
talim : öğretme
tanzim : düzenleme
tefhim : anlatma
tekzib : yalanlama
temaşa : seyretme, bakma
temin edilme : sağlanma
teşviş : karıştırma, şaşırtma
tevlid : üretme, doğurma
ulûm-u mütearife : herkesçe bilinen ilimler
varta : uçurum, tehlike
zarurî : zorunlu
Yükleniyor...