Meselâ قَالَ lâfzındaki elif eliftir, hafiftir. Aslı وَاوْ olsa كَافْ olsa, ne olursa olsun tesir etmez.

Ey birader! İnsaf ile dikkat edilse, bütün asırlarda bütün insanların irşatları için nâzil olan Kur’ân’ın i’câzının lemeâtı üç noktanın arkasında görülmeyecek midir?

Neam:

1 وَالَّذِى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ الْمُعْجِزَ اِنَّ نَظَرَ الْبَشِيرِ النَّذِيرِ وَبَصِيرَتَهُ النَّقَّادَةَ اَدَقُّ وَاَجَلُّ وَاَجْلٰى وَاَنْفَذُ مِنْ اَنْ تَلْتَبِسَ اَوْتَشْتَبِهَ عَلَيْهِ الْحَقِيقَةُ بِالْخَيَالِ وَاِنَّ مَسْلَكَهُ اْلحَقَّ اَغْنٰى وَاَنْزَهُ وَاَرْفَعُ مِنْ اَنْ يُدَلِّسَ اَوْ يُغَالِطَ عَلَى النَّاسِ

Evet, hayalin ne haddi vardır ki; nurefşan olan nazarına karşı kendini hakikat gösterebilsin? Evet mesleği nefs-i hak ve mezhebi ayn-ı sıdkdır. Hak ise tedlis ve tağlit etmekten müstağnidir.

İkincisi: Mu’cize-i Muhammedî, ayn-ı Muhammeddir (a.s.m.). Zât-ı Zülcelâl (Celle Celâlühü) ona demiş: 2 وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Bütün ümmet hattâ düşmanları da dâhil olduğu halde icmâ etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye câmidir.

Nübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamîdenin kemâline tercüman olan “Muhammedü’l-Emin” unvanıyla iştihar etmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı öğretene and olsun ki, beşîr ve nezîr olan zâtın nazarı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basireti, hakikati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlak; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.
2 : Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem Sûresi, 68:4.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk
ayn-ı Muhammed : Muhammed’in (a.s.m.) kendisi
ayn-ı sıdk : doğruluğun ta kendisi
câmi : toplayan, kapsaycı, içine alan
delâlet : gösterme, işaret etme
efkâr : fikirler
Hak : varlığı hak ve doğru olan, herşeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan Kur’ân’ın olağanüstülüğü
icmâ etme : ittifak etme, görüş birliğine varma
imâle olunma : bir tarafa meyledilme; bir tarafa yorumlanma, verilme
irşad : doğru yolu gösterme
kabilesi : türü, çeşidi
kinâî nevinden : kinâye türünden; bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, başka bir mânâda kullanma san’atı türünden
lâfz : söz
lemeât : parıltılar
mezheb : tutulan yol, metot
mu’cize-i Muhammedî : Allah’ın izniyle Hz. Muhammed’in (a.s.m.) gösterdiği mu’cize
müstağni : ihtiyaç duymayan
müstetbeü’t-terâkip : işaret, telmih, remiz gibi asıl sözün etrafında bulunan birbirine bağlı ikinci derecedeki mânâlar
nazar : bakış
nâzil : inme
neam : evet
nefs-i hak : hakkın ta kendisi
nev : tür, çeşit
nurefşan : nur saçan
tağlit : yanıltmak; zihni karıştırarak hatâya düşürmek
tedlis : aldatmak; birşeyin kusurunu gizleyerek onu iyi göstermek şeklinde muhatabı aldatmak
vuzuh-u delil : delilin açıklığı
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük, yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah
Yükleniyor...