Üçüncü Noktaya Cevap: Şâriin irşâd-ı cumhurdan maksud-u aslîsi; isbat-ı Sâni-i Vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalete münhasırdır. Öyle ise Kur’ân’daki zikr-i ekvân, istidrâdî ve istidlâl içindir. Cumhurun efhâmına göre san’atta zâhir olan nizam-ı bedî ile nezzam-ı hakikî olan Sâni-i Zülcelâlin evsaf-ı celâl ve cemâline istidlâl etmek içindir. Hâlbuki san’atın eseri ve fıtratın nizamı herşeyden tezahür eder. Keyfiyet-i teşekkül nasıl olursa olsun, maksad-ı aslîye taallûk etmez.

Mukarrerdir ki; delil müddeadan evvel malûm olması gerektir. Bunun içindir ki, bazı nususun zevâhiri ittizah-ı delil ve isti’nâs-ı efkâr için cumhurun mu’tekadât-ı hissiyelerine imâle olunmuştur. Fakat delâlet etmek için değildir. Zira Kur’ân, âyâtının telâfifinde öyle emârât ve karâini nasb etmiştir ki; o sadeflerdeki cevahiri ve o zevâhirdeki hakikatleri ehl-i tahkike parmakla gösterir ve işaret eder.

Evet Kelimetullah olan Kitâb-ı Mübînin bazı âyâtı, bazısına müfessirdir; karine olabilir ki, mânâ-yı zâhirî murad değildir. Eğer istidlâlin makamında denilse idi ki: “Elektiriğin acaibini ve câzibe-i umumiyenin garâibi ve küre-i arzın yevmiye ve seneviye olan hareketi ve yetmişten ziyade olan anâsırın imtizâc-ı kimyeviyelerini ve şemsin istikrârıyla beraber sûriye olan hareketini nazara alınız, ta Sânii bilesiniz.” İşte o vakit delil olan san’at, mârifet-i Sâni olan neticeden daha hafî ve daha gamız ve kâide-i istidlâle münâfî olduğundan, bazı zevâhiri efkâra göre imâle olunmuştur. İmâle delâlet için değil, belki vuzuh-u delil içindir. Bu ise ya müstetbeatü’t-terâkip kabilesinden veya kinâî nevindendir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

anâsır : unsurlar, elementler
âyât : âyetler
câzibe-i umumiye : genel çekim (kanunu)
cevahir : cevherler
cumhur : çoğunluk
delâlet etmek : işaret etmek, göstermek
delil : işaret, alâmet; kendisine doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
efhâm : fehimler; anlayışlar
ehl-i tahkik : gerçeği ilmen derinlemesine araştıran ve delilleriyle bilen âlimler
emârât : işaretler
evsaf-ı celâl ve cemâl : cemâl ve celâl sıfatları, güzel ve haşmetli nitelikler
fıtrat : yaratılış
gamız : kapalı
garâib : gariplik; alışılmışın dışında, harika olan
hafî : gizli, kapalı
imâle : meylettirmek, eğmek; bir tarafa yorumlamak
imtizâc-ı kimyeviye : kimyasal bileşim
isti’nâs-ı efkâr : düşünce ve fikirlerin alışması, yabancı gelmemesi
istidlâl : delil getirme, hüküm için çıkarımda bulunma
istidrâdî : bir sözde asıl gayeden bahsederken bağlantılı olarak ikinci derece başka konulardan bahsetmek
istikrâr : kararlı olma, devamlı bir hal üzere olma
ittizah-ı delil : delilin açıklığı
kâide-i istidlâl : delil getirme kaidesi, akıl yürüterek çıkarımda bulunma kuralı
karâin : karineler, göstergeler
karine : gösterge, alâmet
Kelimetullah : Allah’ın kelâmı, sözü
keyfiyet-i teşekkül : oluşumun niteliği, şekli
Kitâb-ı Mübîn : herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur’ân-ı Kerim
küre-i arz : yerküre, dünya
maksad-ı aslîye : asıl maksat, gaye
malûm olma : bilinme
mânâ-yı zâhirî : görünen mânâ, ilk bakışta anlaşılan mânâ
mârifet-i Sâni’ : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah’ı tanıma ve bilme
mu’tekadât-ı hissiye : his ve duyulara ait kanaatler ve onlardan doğan inançlar
mukarrer : sabit kaide, yerleşmiş kural
müddea : iddia edilen şey
müfessir : tefsir eden, açıklayan
münâfî : zıt, aykırı
nasb etme : koyma, dikme, yerleştirme
nazara alma : dikkate alma
nezzam-ı hakikî : kâinatın ve bütün varlık âleminin gerçek düzenleyicisi ve düzen koyucusu olan Allah
nizam : düzen, sistem
nizam-ı bedî : eşsiz olan harika sistem, düzen
nusus : nasslar; Kur’ân ve sahih hadis gibi kesin hüküm ifade eden metinler
sadef : içinde değerli şeylerin muhafaza edildiği kap, inci kabuğu
Sâni’ : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah
seneviye : yıllık
sûriye : formal, şeklî
şems : güneş
taallûk : ilgili olma
telâfif : örgü gibi iç içe geçmiş ince mânâ katmanları
tezahür : görünme, ortaya çıkma
yevmiye : günlük
zâhir : açık, görünen
zevâhir : dış görünüş; dış görünüşten anlaşılan mânâlar
zikr-i ekvân : varlıklardan söz etmek
ziyade : fazla
Yükleniyor...