YİRMİNCİ MESELE: Güneşin mağripten çıkması1 ve zeminden dâbbetü’l-arzın zuhurudur.2 Amma güneşin mağripten tulûu ise, bedahet derecesinde bir alâmet-i kıyamettir. Ve bedaheti için, aklın ihtiyarı ile bağlı olan tevbe kapısını kapayan bir hâdise-i semâviye olduğundan, tefsiri ve mânası zâhirdir, te’vile ihtiyacı yoktur. Yalnız bu kadar var ki:

Allahu a’lem, o tulûun sebeb-i zâhirîsi: Küre-i arz kafasının aklı hükmünde olan Kur’ân onun başından çıkmasıyla zemin divâne olup, izn-i İlâhî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp, garptan şarka olan seyahatini irade-i Rabbânî ile şarktan garba tebdil etmekle güneş garptan tulûa başlar.

Evet, arzı şems ile, ferşi Arş ile kuvvetli bağlayan hablullahi’l-metîn olan Kur’ân’ın kuvve-i câzibesi kopsa, küre-i arzın ipi çözülür, başıboş, serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden güneş garptan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlâhî ile kıyamet kopar diye bir te’vili vardır.

Amma “dâbbetü’l-arz”: Kur’ân’da, gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise, ben şimdilik, başka mes’eleler gibi kat’î bir kanaatle bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim: 1 لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ إِلاَّ اللهُ Nasıl ki kavm-i Firavuna çekirge âfâtı ve bit belâsı ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe’ye ebâbil kuşları musallat olmuşlar...

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Buhari, Fiten: 25, Tefsîr-u Sûre: 6:9, Rikak: 40; Müslim, Tevbe: 31, İman: 248, 249, Fiten: 39, 40, 118, 128, 129; Ebû Dâvud, Cihad: 2, Melâhim: 11, 12; Tirmizi, Fiten: 21, Tefsîr-u Sûre: 6:8, 9; İbn-i Mâce, Fiten: 25, 28, 32; Dâremi, Siyer: 69; Müsned, 1:192, 2:164, 201..., 3:31, 4:6, 7.
2 : Müslim, İmân: 249, Fiten: 39, 40, 118, 129; Ebû Dâvud, Melâhim: 11, 12; Tirmizi, Fiten: 21, Tefsîr-u Sûre 6:9; İbn-i Mâce, Fiten: 28, 31, 32; Müsned, 2:164, 201, 295, 4:6, 7, 5:268, 357
3 : Gaybı ancak Allah bilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Şuâ / Sonraki Risale: On Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfât : afetler, musibetler
aksiyle : tam ters yönde
alâmet-i kıyamet : kıyamet alâmeti
Allahu a’lem : Allah en iyisini bilir
Arş : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
arz : yer
bedahet : çok açık olma
dâbbe : bir çeşit yerde yaşayan hayvan
divâne : aklı başında olmayan, deli
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
ferş : yer
fesad : bozulma
fitne : bozgunculuk, ara bozma
garp : batı
gayet : çok
hablullahi’l-metîn : Allah’ın hiçbir şekilde kopmayan ipi
hâdise-i semâviye : göklerle ilgili olay
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
ihtiyar : irade, tercih
intizam : disiplin, düzen
irade-i Rabbânî : bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın iradesi, dilemesi
isyan : itaatsizlik, emre uymama
izn-i İlâhî : Allah’ın izni
kat’î : kesin
kavm-i Ebrehe : Ebrehe’nin kavmi
kavm-i Firavun : Firavun’un kavmi
kıyamet : dünyanın sonu, varlık âleminin dağılması
kuvve-i câzibe : çekim gücü
küfran : kafirlik
küfür : inkâr etme
küre-i arz : yeryüzü, dünya
lisan-ı hal : hal ve beden dili
mağrip : batı
musallat olma : sataşma
mücmel : kısa, özet
müsademe : çarpışma
nevi : çeşit, tür
sebeb-i zâhirî : görünürdeki sebep
seyyare : gezegen
Süfyan : Müslümanlar arasında çıkacak olan İslâm Deccalı
şark : doğu
şems : güneş
tafsil : ayrıntı
te’vil : yorum
tebdil etme : değiştirme
tefsir : yorumlama
tekellüm : konuşma
tuğyan : azgınlık, isyan ve inançsızlıkta çok ileri gitme
tulû etmek : doğmak
tulûa başlamak : doğmaya başlamak
zâhir : açık, âşikar
zemin : yeryüzü
zir ü zeber etme : dağıtma, yerle bir etme
Yükleniyor...