DÖRDÜNCÜ ÂYET-İ MEŞHURE

1 وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى âyetidir. Şu cümle Kur’ân-ı Azîmüşşanı ve Fâtiha Sûresini müsennâ senâsıyla ifade ettiği gibi, Kur’ân’ın müsennâ vasfına lâyık bir burhanı ve altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-i İslâmiyet olan yedi esası, Kur’ân’ın seb’a-i meşhuresini parlak bir surette ispat eden ve 2 سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى nuruna mazhar bir âyinesi olan Risalei’n-Nur’a cifirce dahi işaret eder. Çünkü 3 اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى makam-ı ebcedîsi bin üç yüz otuz beş (1335) adediyle Risalei’n-Nur’un fâtihası olan İşarâtü’l-İ’caz tefsirinin Fâtiha Sûresiyle el-Bakara Sûresinin başına ait kısmı basmakla intişar tarihi olan bin üç yüz otuz beş (1335) veya altı (6)’ya tevafukla remzî bir perdeden ona baktığına bir emâredir.

BEŞİNCİ ÂYET

4 اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ’dir. Bu âyetin remzi lâtiftir. Çünkü hem kuvvetli münasebet-i mâneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususî bir surette Risalei’n-Nur ve Müellifine bakıyor. Şöyle ki: مَيْتًا kelimesi tenvin, ن sayılmak cihetiyle beş yüz (500) ederek “Saidü’n-Nursî” adedi olan 500’e tevafukla, işaret ediyor ki, “Saidü’n-Nursî dahi meyyit hükmünde idi. Risaletü’n-Nur ile ihyâ edildi, onunla hayat buldu.”

Evet, 5 اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا’deki iki tenvin, ن ’durlar; bin üç yüz otuz dört (1334) eder ki, o aynı zamanda (Arabî tarihle) Said, umumî harpte, maddî ve dehşetli bir mevtten dahi harika bir tarzda kurtulması ve felsefe ve gafletten gelen mânevî ve şiddetli bir ölümden necat bulması ve Kur’ân’ın âb-ı hayatıyla taze bir hayata girmesi tarihidir. Bu tevafuk-u mânevî ve muvafakat-ı cifrîye delâlet derecesinde bir işarettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “And olsun ki Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı verdik.” Hicr Sûresi, 15:87.
2 : “…Her zaman tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı verdik.” Hicr Sûresi, 15:87.
3 : “…Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı verdik.” Hicr Sûresi, 15:87.
4 : “Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse…” En’âm Sûresi, 6:122.
5 : “Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz…” En’âm Sûresi, 6:122.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Sekizinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet-i meşhure : meşhur âyet
burhan : güçlü delil
cihet : yön, taraf
efrad-ı kesire : çok sayıda fardler ve benzer özellikler
emâre : belirti, işaret
erkân-ı imaniye : imanın esasları
Fatiha : başlangıç, açılış kısmı; Kur’ân-ı Kerimin 1. sûresi
hakikat-i İslâmiyet : İslâmiyet hakikati
âb-ı hayat : hayat suyu
cihet : yön, taraf
delâlet : delil olma, işaret etme
elhasıl : kısaca, özetle
gaflet : umursamazlık; Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
hayat-ı maddiye : maddî hayat
hayat-ı mâneviye : mânevî hayat
hikmet : sır, sebep, gaye
iptida : başlangıç
işârî : işaret tarzında
kat’î : kesin
letafet : hoşluk, güzellik
mebde’ : temel, başlangıç
mevt : ölüm
muvafakat-ı cifrî : cifir ilmi açısından ortaya çıkan uyum
müellif : yazar
münasebet : bağlantı, ilişki
müteaddit : çeşitli
necat bulmak : kurtuluşa ermek
remiz : ince işaret
remzen : ince işaret şeklinde
şedde : Arapça’da bir harfin üzerine konulan ve o harfi iki defa okutan işaret
telâffuz etme : söyleme, ifade etme
tenvin : Arapça gramerinde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali
tetimme : ek, tamamlayıcı not
tevafuk-u mânevî : mânevî uygunluk
teyid : destekleme, kuvvetlendirme
velâdet : doğum
ihyâ : hayat verme, diriltme
intişar : yayılma
İşârâtü’l-İ’câz : Kur’ân’ın mu’cizeliğine dair yazılan Risale-i Nur’dan bir eser
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
lâtif : güzel, hoş
makam-ı ebcedî : bir cümlenin ebced hesabı açısından konumu, sayısal değeri
mazhar : bir nimete erişip kendi üzerinde yansıtma
meyyit : ölü
müellif : yazar
münasebet-i mâneviye : mânevî ilişki, bağlantı
Müsennâ (mesânî) : tekrarlanan; ikişerli, ikili; “Sözün en güzel olan ve bıkmadan tekrar tekrar okunan” mânâsında Kur’ân’ın bir vasfı; veya “Namaz ve namaz dışında tekrar tekrar okunan” mânâsında Fâtiha Sûresinin bir vasfı
remz : ince işaret
seb’a-i meşhure : altı iman rüknü ile beraber İslâmiyetin esası olan ibadet hakikati
senâ : övgü
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan kitap
tenvin : Arapça gramerinde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali
tevafuk : denk gelme, uygunluk
Yükleniyor...