ON SEKİZİNCİ ÂYET: 1 اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ’dir. Bu âyet meâliyle hizbullahın zâhirî mağlûbiyetinden gelen meyusiyeti izale için kudsî bir teselli verir ve hizbullah olan hizb-i Kur’ânînin hakikatte ve akibette galebesini haber verir ve bu asırda hizb-i Kur’ânînin hadsiz efradından Resâili’n-Nur şakirtleri tezahür ettiklerinden, bu âyetin küllî mânâsında hususî dahil olmalarına bir emâre olarak, makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz elli (1350) adedi ile Resâili’n-Nur şakirtlerinin zâhirî mağlûbiyetleri ve bir sene sonra mahpusiyetleri içinde mânevî galebeleri ve metanetleri ve haklarında yapılan müthiş imha plânını akîm bırakan ihlâsları ve kuvve-i mâneviyeleri tezahür etmesinin Rûmî tarihi olan bin üç yüz elli (1350) ve elli bir (51) ve elli iki (52) adedine tam tamına tevafuku elbette şefkatkârâne, teselliyettârâne bir remz-i Kur’ânîdir.
ON DOKUZUNCU ÂYET: وَالَّذِينَ اٰمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْدِيهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا2 Şu âyetin umum mânâsındaki tabakalarından bir tabaka-i işariyesi bu asra dahi bakıyor. Çünkü 3 يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا hem mânâca kuvvetli münasebeti var; hem cifirce bin üç yüz yirmi altı (1326) ederek, o tarihteki hürriyet inkılâbından neş’et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harplerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü’minler içinde, Resâili’n-Nur şakirtleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden, bu âyetin efrad-ı kesiresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emaredir. وَاغْفِرْ لَنَا cümlesi bin üç yüz altmış (1360)’a bakıyor. Demek bundan beş altı sene sonra istiğfar devresidir. Resâili’n-Nur şakirtleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.
ON DOKUZUNCU ÂYET: وَالَّذِينَ اٰمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْدِيهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا2 Şu âyetin umum mânâsındaki tabakalarından bir tabaka-i işariyesi bu asra dahi bakıyor. Çünkü 3 يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا hem mânâca kuvvetli münasebeti var; hem cifirce bin üç yüz yirmi altı (1326) ederek, o tarihteki hürriyet inkılâbından neş’et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harplerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü’minler içinde, Resâili’n-Nur şakirtleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden, bu âyetin efrad-ı kesiresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emaredir. وَاغْفِرْ لَنَا cümlesi bin üç yüz altmış (1360)’a bakıyor. Demek bundan beş altı sene sonra istiğfar devresidir. Resâili’n-Nur şakirtleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Şüphesiz Allah’a tâbi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir.” Mâide Sûresi, 5:56.
2 : “O gün Allah’ın, peygamberin maiyetinde bulunan mü’minleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da ‘Ey Rabbimiz,’ derler. ‘Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla.” Tahrîm Sûresi, 66:8.
3 : “‘Ey Rabbimiz,’ derler. ‘Nûrumuzu tamamla…” Tahrîm Sûresi, 66:8.
2 : “O gün Allah’ın, peygamberin maiyetinde bulunan mü’minleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da ‘Ey Rabbimiz,’ derler. ‘Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla.” Tahrîm Sûresi, 66:8.
3 : “‘Ey Rabbimiz,’ derler. ‘Nûrumuzu tamamla…” Tahrîm Sûresi, 66:8.
Önceki Risale: On Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Sekizinci Şuâ
Bölümler
- Birinci Âyet
- İkinci Âyet
- Üçüncü Âyet
- Dördüncü Âyet
- Beşinci Âyet
- Altıncı Âyet
- Yedinci Âyet
- Sekizinci Âyet
- Dokuzuncu Âyet
- Onuncu Âyet
- On Birinci Âyet
- On İkinci Âyet
- On Üçüncü Âyet
- On Dördüncü Âyet
- On Beşinci Âyet
- On Altıncı Âyet
- On Yedinci Âyet
- On Sekizinci Âyet
- On Dokuzuncu Âyet
- Yirminci Âyet
- Yirmi Birinci Âyet
- Yirmi İkinci Âyet
- Yirmi Üçüncü Âyet
- Yirmi Dördüncü Âyet
- Yirmi Beşinci Âyet
- Yirmi Altıncı Âyet
- Yirmi Yedinci Âyet
- Yirmi Sekizinci Âyet
- Yirmi Dokuzuncu Âyet