Bu kadar sâdık dostlarını, bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuûnâtını yalancı çıkarmak, tekzib etmek ve saltanat-ı rubûbiyetinin kat’î muktaziyatını tekzib edip yapmamak ve senin sevdiğin ve onlar dahi Seni tasdik ve itaat etmekle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibâdının âhirete bakan hadsiz dualarını ve dâvâlarını reddetmek, dinlememek ve küfür ve isyan ile ve Seni vaadinde tekzib etmekle, Senin azamet-i kibriyâna dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve ehl-i küfrü haşrin inkârında, onları tasdik etmekten yüzbinler derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin. Böyle nihayetsiz bir zulümden ve nihayetsiz bir çirkinlikten senin o nihayetsiz adâletini ve nihayetsiz cemâlini ve hadsiz rahmetini hadsiz derece takdis ediyoruz. Ve bütün kuvvetimizle iman ederiz ki; o yüzbinler sâdık elçilerin 1 ve o hadsiz doğru dellâl-ı saltanatın olan enbiya, asfiya evliyalar hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekàdaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve işaretleri doğru ve mutabıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakikatlerin mercii ve güneşi ve hâmîsi olan Hak isminin en büyük bir şuâı; bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu iman ederek senin emrin ile senin ibâdına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakikat olarak tâlim ediyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Yüz yirmi dört bin nebî, üç yüz on beş (veya üç yüz on üç) resûl olduğuna dair bk. Müsned 5:265; İbn Hibbân, es-Sahîh 2:77; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr 8:217; el-Hâkim, el-Müstedrek 2:652; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 1:32, 54.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Şuâ / Sonraki Risale: Onuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı olan âlem, âhiret
âli : yüce
ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
azamet : büyüklük
beşaret : müjdeleme
cemâl : güzellik
cilve : yansıma, görüntü
dar-ı saadet : mutluluk yurdu
dellâl-ı saltanat : saltanatın ilancısı
evliya : veliler, Allah dostları
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat : gerçek
hakikat-ı ekber-i haşriye : haşrin en büyük gerçeği
hakkalyakin : bizzat yaşayarak kesin bilgi edinme
hâmî : koruyucu
ihsanat : iyilikler, bağışlar
itaat : emre uyma
izzet-i celâl : haşmet ve yüceliğin izzeti
kat’î : kesin
kibriyâ : azamet, büyüklük
küfür : inkâr, inançsızlık
makbul : kabul gören
merci : kaynak
mukaddes : her türlü kusur ve eksiklikten yüce
muktaziyat : gerektirici sebepler
mutabık : uygun
münezzeh : her türlü çirkinlik ve noksanlıktan arınmış
müteessir etme : üzüntüye sevketme
rahmet : şefkat, merhamet
sâdık : doğru sözlü
sıfât : vasıflar, nitelikler, özellikler
sûret : şekil, biçim
şuâ : ışık, parıltı
tâlim : öğretme
tasdik : doğrulama, onaylama
tekzib : yalanlama
uhrevî : âhirete ait
ulûhiyet : ilâhlık
vaad : söz verme
vâki : olmuş, meydana gelmiş
zuhur : ortaya çıkma, görünme
Yükleniyor...