Yâ Rab! Bunların ders ve talimlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle. Âmin.

Hem nasıl ki Kur’ân’ın, belki bütün semâvî kitapların hakkaniyetini ispat eden umum deliller ve hüccetler ve Habibullahın, belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini ispat eden umum mucizeler ve burhanlar, dolayısıyla, en büyük müddeâları olan âhiretin tahakkukuna delâlet ederler.

Aynen öyle de, Vâcibü’l-Vücudun vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller ve hüccetler, dolayısıyla rububiyetin ve ulûhiyetin en büyük medarı ve mazharı olan dâr-ı saadetin ve âlem-i bekànın vücuduna, açılmasına şehadet ederler.

Çünkü, gelecek makamatta beyan ve ispat edileceği gibi, Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları, hem ekser isimleri, hem rububiyet, ulûhiyet, rahmet, inâyet, hikmet, adalet gibi vasıfları, şe’nleri, lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve zaruret derecesinde mükâfat ve mücâzât için haşri ve neşri isterler.

Evet, madem ezelî ve ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı ulûhiyetinin sermedî bir medarı olan âhiret vardır.

Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir rubûbiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve girilecek.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Şuâ / Sonraki Risale: Onuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abesiyet : faydasızlık, gayesizlik
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı olan âlem, âhiret
âmin : Allahım kabul eyle
bâki : devamlı ve kalıcı
beyan : açıklama
burhan : delil
dâr-ı saadet : mutluluk yurdu, âhiret
delâlet : delil olma, işaret etme
ebedî : varlığının sonu olmayan, sonsuz
ekser : pekçok
enbiya : peygamberler
ezelî : varlığının başlangıcı olmayan, sonsuz
gadir : zulüm, acımasızlık
Habibullah : Allah’ın sevgili kulu Hz. Muhammed
hakkaniyet : doğruluk
hüccet : delil, kanıt
hüsn-ü hâtime : güzel son, imanlı bir şekilde ölme
iktiza : gerektirme
iman-ı ekmel : en mükemmel iman
kâinat : evren, yaratılmış herşey
mevcudiyet : var olma hali
müddeâ : iddia edilen
mükâfat : ödül
nübüvvet : peygamberlik
rahmet : şefkat, merhamet
saltanat-ı ulûhiyet : ilâhlık saltanatı
semâvî : vahiyle gelen
sermedî : devamlı, sürekli
sukut : düşüş, alçalış
şe’n : Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler
şefaat : günahlarımızın bağışlanması için aracılık etme
tahakkuk : gerçekleşme
tâlim : öğretme
ulûhiyet : ilâhlık
umum : bütün
vahdet : birlik
vasıf : özellik, nitelik
vücub : zorunluluk, gereklilik
vücud : varlık
zaruret : zorunluluk
zîhayat : canlı
Yükleniyor...