Dördüncü mesele

“Dünyadaki bu hayatımın hakiki lezzeti ve saadeti nedir?” diye, yine bu
1 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine baktım. Gördüm ki: Bu hayatımın en saf lezzeti ve en halis saadeti imandadır. Yani, beni yaratan ve yaşatan bir Rabb-ı Rahîmin mahlûku ve masnuu ve memlûkü ve terbiyegerdesi ve nazarı altında olmasına ve Ona her vakit muhtaç bulunmasına ve O ise hem Rabbim, hem İlâhım, hem bana karşı gayet merhametli ve şefkatli bulunduğuna kat’î imanım öyle kâfi ve vâfi ve elemsiz ve daimî bir lezzet ve saadettir ki, tarif edilmez. Ve 2 اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلٰى نِعْمَةِ اْلاِيمَانِ ne kadar yerindedir diye âyetten fehmettim.

İşte hayatın hakikatine ve hukukuna ve vazifelerine ve mânevî lezzetine ait olan bu dört mesele gösterdiler ki, hayat, Zât-ı Bâki-i Hayy-ı Kayyûma baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça, hem bekà bulur, hem bâki meyveler verir. Hem öyle yükseklenir ki, sermediyet cilvesini alır; daha ömrün kısa ve uzunluğuna bakmaz diye bu âyetten dersimi aldım. Ve niyet ve tasavvur ve hayalce bütün hayatların ve zîhayatların namına 1 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.

• • •

ALTINCI MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE

Mufarakat-ı umumiye hengâmı olan harab-ı dünyadan haber veren âhirzaman hâdisâtı içinde müfarakat-ı hususiyemi ihtar eden ihtiyarlık ve âhir ömrümde bir hassasiyet-i fevkalâde ile fıtratımdaki cemâlperestlik ve güzellik sevdası ve kemâlâta meftuniyet hisleri inkişaf ettikleri bir zamanda, daimî ve tahribatçı olan zevâl ve fenâ ve mütemâdi ve tefrik edici olan mevt ve adem, dehşetli bir surette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu fevkalâde bir şuur ve teessürle gördüm. Fıtratımdaki aşk-ı mecazî bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda bir medar-ı teselli bulmak için yine bu Âyet-i Hasbiyeye müracaat ettim.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
2 : İmân nimeti için Allah’a hamdolsun.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Altıncı Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
âhir : son
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
aşk-ı mecazî : mecazi aşk; varlıkların sırf dünyaya bakan yönlerine şiddetli sevgi besleme
Âyet-i Hasbiye : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir” anlamında Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
bekà : devamlılık, kalıcılık, ölümsüzlük
cemâlperest : güzelliğe düşkün olan
cilve : görüntü, yansıma
daimî : sürekli
dehşetli : korkunç, ürkütücü
fehmetmek : anlamak
fenâ : gelip geçici olma
fıtrat : yaratılış, mizaç
galeyan etme : coşup taşma
hâdisât : hâdiseler, olaylar
hâlis : samimi, saf, temiz
harâb-ı dünya : bütün dünyanın yıkılması; kıyâmet
hassasiyet-i fevkalâde : olağanüstü duyarlılık
hengâm : ân, zaman
ihtar etmek : hatırlatmak
inkişaf etmek : açığa çıkmak
kâfi : yeterli
kemâlât : mükemmel özellikler
mahlûk : yaratılmış, varlık
mahlukât : yaratılmışlar, varlıklar
masnu : san’at eseri varlık
medar-ı teselli : teselli kaynağı
meftuniyet : düşkünlük
memlûk : kul, köle
MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE : “Hasbünâ”nın nurlu mertebesi
mevt : ölüm
Mufarakat-ı umumiye : umumî ayrılıklar, genel göç
müfarakat-ı hususiye : özel göç, kişisel ayrılıklar
mütemâdî : sürekli
nazar : bakış, görüş
Rabb-i Rahîm : her şeyin Rabbi olan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
saadet : mutluluk
sermediyet : devamlı olma, süreklilik
suret : biçim, şekil
tahribatçı : tahrip edenler, yıkıp bozanlar
tasavvur : tasarlama, hayal etme
teessür : üzüntü
tefrik etmek : ayırmak
terbiyegerde : terbiye edilmiş, yetiştirilmiş
vâfi : yeterli
Zât-ı Bâki-i Hayy-ı Kayyûm : varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah
zevâl : batış, kayboluş
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...