Dördüncü nokta: Nasıl ki ceset ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır; ve lâfız mânaya bakar, ona göre nurlanır; ve suret hakikata istinad eder, ondan kıymet alır. Aynen öyle de, bu maddî ve cismânî olan âlem-i şehadet dahi bir cesettir, bir lâfızdır, bir surettir; âlem-i gaybın perdesi arkasındaki esmâ-i İlâhiyeye dayanır, hayatlanır, istinad eder, canlanır, ona bakar, güzelleşir. Bütün maddî güzellikler kendi hakikatlerinin ve mânâlarının mânevî güzelliklerinden ileri geliyor. Ve hakikatleri ise, esmâ-i İlâhiyeden feyz alırlar ve onların bir nevi gölgeleridir. Ve bu hakikat, Risale-i Nur’da kat’î ispat edilmiştir.

Demek bu kâinatta bulunan bütün güzelliklerin envâı ve çeşitleri, âlem-i gayb arkasında tecellî eden ve kusurdan mukaddes, maddeden mücerret bir cemâlin esmâ vasıtasıyla cilveleri ve işaretleri ve emârâtlarıdır. Fakat nasıl ki, Vâcibü’l-Vücudun Zât-ı Akdesi, başkalara hiçbir cihette benzemez ve sıfatları mümkinatın sıfatlarından hadsiz derece yüksektir. Öyle de, onun kudsî cemâli, mümkinatın ve mahlûkatın hüsünlerine benzemez, hadsiz derecede daha âlidir.

Evet, koca Cennet bütün hüsün ve cemâliyle bir cilvesi bulunan ve bir saat müşahedesi ehl-i Cennete Cenneti unutturan bir cemâl-i sermedî, elbette nihayeti ve şebîhi ve nazîri ve misli olmaz. Malûmdur ki, herşeyin hüsnü kendine göredir; hem binler tarzda bulunur ve nevilerin ihtilafı gibi güzellikleri de ayrı ayrıdır. Meselâ, gözle hissedilen bir güzellik, kulakla hissedilen bir hüsün bir olmaması ve akılla fehmedilen bir hüsn-ü aklî, ağızla zevk edilen bir hüsn-ü taam bir olmadığı gibi; kalb, ruh ve sair zâhirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri güzellikler, onların ihtilâfı gibi muhteliftir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Altıncı Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
âli : yüce
âyinedarlık : ayna olma, aynalık
bâtınî : iç yüzü
cemâl : güzellik
cemâl-i sermedî : sürekli devam eden güzellik
cihet : taraf, yön
cilve : görüntü, yansıma
ehl-i Cennet : Cennet ehli, Cennetlikler
emârât : belirtiler, işaretler
envâ : türler
esmâ : isimler
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
fehmedilen : anlaşılan
feyz : bolluk, bereket, lütuf
hadsiz : sonsuz
hakikat : doğru, gerçek
hüsn-ü aklî : akıl yoluyla anlaşılan güzellik
hüsn-ü taam : yemeğin güzelliği, lezzet
hüsün : güzellik
ihtilâf : farklılık
istihsan etmek : beğenmek, güzel bulmak
istinad etmek : dayanmak
kâinat : evren
kat’î : kesin
kudsî : kusursuz ve yüce
mahlukât : yaratılmışlar, varlıklar
malûm : bilinen
merhamet : acıma, şefkat
mevcudat : varlıklar
misl : benzer
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış, kutsal
mücerret : soyut
mümkinat : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olan ve Allah’ın var etmesine bağlı olan varlıklar
müşahede : gözlemleme
mütemadiyen : sürekli olarak
nazir : benzer, eş
nevi : tür, çeşit
nihayet : son
sair : diğer, başka
suret : biçim, şekil
şebîh : benzer
tavsif : bir sıfatla niteleme
tecellî etmek : yansımak, görünmek
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
zahirî : açık, görünürde
Zât-ı Akdes : bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Zât, Allah
Yükleniyor...