Ve o çok derin ve kuvvetli aşk-ı bekà, bizzat ve sebepsiz, fıtraten sevilen ve perestiş edilen kemâl-i mutlak bir isminin gölgesi vasıtasıyla mahiyetimde hükmedip o aşk-ı bekàyı vermiş. Ve muhabbet için hiçbir illet ve hiçbir garazı ve Zâtından başka hiçbir sebep iktiza etmeyen kemâl-i Zâtı perestişe kâfi ve vâfi iken, sâbıkan beyan ettiğimiz ve herbirisine bir hayat ve bir bekà değil, belki elden gelse binler hayat-ı dünyevîye ve bekà feda edilmeye lâyık olan mezkûr bâki meyveleri dahi ihsan etmekle, o fıtrî aşkı şiddetlendirmiş hissettim. Elimden gelseydi bütün zerrât-ı vücûdumla 1 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ diyecektim ve o niyetle dedim. Ve bekàsını arayan ve bekà-yı İlâhîyi bulan o şuur-u imanî -ki bir kısım meyvelerine sâbıkan “Hem... Hem... Hem”ler ile işaret ettim- bana öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün ruhumla, bütün kuvvetimle, en derin kalbimde nefsimle beraber 1 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.

• • •

İKİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE

Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbimde dedim: “Elleri bağlı, zayıf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor. O bîçarenin (yani benim için) bir nokta-i istinad yok mu?” diye 1 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine müracaat ettim.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Altıncı Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
aşk-ı bekà : sonsuzluk aşkı
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
bekà : devamlılık, kalıcılık
bekà-yı İlâhî : Allah’ın varlığının devamlı ve kalcı olması
beyan etmek : açıklamak
bîçare : çaresiz
cihazat : cihazlar, âletler
desise : hile, aldatma
ehl-i dünya : sadece dünya hayatı için çalışanlar
fıtrat : yaratılış, mizaç
fıtraten : yaratılış itibariyle
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
garaz : gaye, hedef, istek
hadsiz : sınırsız
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayvanat : hayvanlar
hengâm : ân, zaman
ihsan etmek : bağışlamak
iktiza etmek : gerektirmek
illet : esas sebep, maksat
intisab-ı imanî : iman ile bağlanma
istinad etmek : dayanmak
Kadîr-i Mutlak : her şeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
kâfi : yeterli
kemâl-i intizam : mükemmel ve kusursuz bir düzen
kemâl-i mutlak : her yönüyle tam bir mükemmellik
kemâl-i Zât : Cenâb-ı Hakkın Zâtına ait mükemmellik, kusursuzluk
mahiyet : asıl nitelik, özellik
MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE : “Hasbünâ”nın nurlu mertebesi
mezkûr : anılan, sözü geçen
muhabbet : sevgi
müracaat etmek : başvurmak
mürekkep : birden fazla unsurdan meydana gelen
nebatat : bitkiler
nefs : insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden duygu
nokta-i istinad : dayanak noktası
sabıkan : daha önceden belirtilen
Sultan : bütün kâinatı ve varlık âlemleri emri altında tutan Allah
şuur-u imanî : imanî şuur, imana dayanan bilinç
taarruz etmek : saldırmak
tecrit : bir kişinin toplumdan ve insanlardan soyutlanması
tezkere : belge
vâfi : yeterli
zemin : yer, dünya
zerrât-ı vücûd : bedeni oluşturan zerreler, atomlar
Yükleniyor...