Sonra zevâl ve fenâya baktım. Gördüm ki, sinema perdeleri gibi ve güneşe mukàbil akan kabarcıklar misillü, lezzet verici bir teceddüd-ü emsaldir, bir tazelenmektir.

Ve Esmâ-i Hüsnânın çok hasnâ ve güzel cilvelerini tazelendirmek için âlem-i gaybdan gelip âlem-i şehadette vazifedârâne bir seyerandır, bir cevelândır.

Ve cemâl-i rububiyetin hikmettârâne bir tezahüratıdır. Ve mevcudatın hüsn-ü sermedîye karşı bir âyinedarlığıdır, yakînen bildim.

Sonra altı cihete baktım. Gördüm ki, sırr-ı tevhidle o kadar nuranîdir ki, göz kamaştırıyor. Geçmiş zaman bir mezar-ı ekber olmadığını, belki, zaman-ı istikbale inkılâp eden binler mecâlis-i münevvere ve mecma-i ahbap, binler menazır-ı nuraniye gördüm.

Ve hakeza, bu iki madde gibi binler maddelerin hakikî yüzlerine baktım; sürur ve şükürden başka bir tesir, bir keyfiyet vermediklerini gördüm.

Bu Üçüncü Meyveye ait bu zevkimi ve hissimi Sirâcü’n-Nur’un belki kırk risalelerinde cüz’î, küllî delillerle beyan etmişim. Ve bilhassa Yirmi Altıncı Lem’a olan İhtiyarlar Risalesinin on üç adet ricalarında o derece kat’î ve güzel izah edilmiştir ki, daha fevkinde izah olmaz. Onun için bu pek uzun kıssayı bu makamda pek çok kısa kestim.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Makam
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya âlemi
âyinedarlık : aynalık, yansıtıcılık
cemâl-i rububiyet : Allah’ın herbir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzelliği
cevelân : gezinti yapma, dolaşma
cihet : yön
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
fenâ : gelip geçici olma
fevkinde : üstünde
hâkezâ : böylece, bunun gibi
hasnâ : güzellik sahibi
hikmettârâne : hikmetli bir şekilde
hüsn-ü sermedîye : sürekli olarak var olan güzellik
inkılâp etmek : dönüşmek
keyfiyet : durum, nitelik
mecâlis-i münevvere : nurlu meclisler
mecma-ı ahbap : dostların toplandığı yer
menazır-ı nuraniye : nurlu manzaralar
mevcudat : varlıklar
mezar-ı ekber : çok büyük mezar
misillü : gibi, benzeri
mukàbil : karşı
nuranî : nurlu, nur saçan
risale : küçük çaplı kitap, Risale-i Nur Külliyatı’ndan her bir bölüm
seyeran : seyahat, gezi
sırr-ı tevhid : herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
Sirâcü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
teceddüd-ü emsâl : varlıkların bir sonra gelen benzerleriyle yenilenmesi
tezâhürât : görünümler
vazifedârâne : vazifeli olarak
yakînen : kesin bir şekilde
zaman-ı istikbal : gelecek zaman
zeval : yok olma, kaybolup gitme
Yükleniyor...