İKİNCİ İŞARET

Benim virdimde her vakit tefekkürle baktığım yirmiden ziyade şehadetlere işaret eden:

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلأَمِينُ بِشَهَادَةِ ظُهُورِهِ دَفْعَةً مَعَ اُمِّيَّتِهِ بِاَكْمَلِ دِينٍ وَاِسْلاَمِيَّةٍ وَشَرِيعَةٍ وَبِاَقْوٰى اِيمَانٍ وَاِعْتِقَادٍ وَعِبَادَةٍ وَبِاَعْلٰى دَعْوَةٍ وَمُنَاجَاةٍ وَدَعَوَاتٍ وَبِاَعَمِّ تَبْلِيغٍ وَاَتَمِّ مَتَانَةٍ خَارِقَاتٍ مُثْمِرَاتٍ لاَمِثْلَ لَهَا 1
Kısa bir nevi tercümesi ve meâli, yani Muhammed’in (a.s.m.) risaletine şehadet eden,

Birincisi: On bir hâlâtından çıkan bir hüccet-i risalettir. Evet, okumak yazmak öğrenmediği ve ümmî olduğu halde, on dört asrın ukalâsını, feylesoflarını hayrette bırakan ve edyân-ı semâviyede birinciliği kazanan bir din ile birden, tecrübesiz, def’aten meydana çıkması emsal kabul etmez bir hâlet olduğu gibi, sözlerinden, fiillerinden, hallerinden çıkan İslâmiyet her zamanda üç yüz elli milyon insanın ruhlarına, nefislerine, akıllarına terbiyekârâne ders vermesi ve mânevî terakkiyata sevk etmesi, emsalsiz bir hâlettir.

Hem öyle bir şeriatla meydana gelmiş ki, âdilâne kanunlarıyla nev-i beşerin beşten birisini on dört asırda maddî ve mânevî terakki içinde idare etmesi misilsiz bir hâlet olduğu gibi; o zât (a.s.m.) öyle bir iman ve itikadla meydana çıktı ki, bütün ehl-i hakikat her zaman onun mertebe-i imanından feyz almalarıyla beraber en yüksek ve en kuvvetli bir derecededir diye müttefikan tasdikleri ve o zamanda hadsiz muarızlarının ona muhalefeti zerre kadar bir telâş, bir vesvese, bir şüphe vermemesi gösteriyor ki, kuvvet-i imaniyede dahi onun emsali yok ve o küllî yüksek imanı misilsizdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ümmîliğiyle beraber en ekmel bir din ve İslâmiyet ve şeriatla ve en kavî bir iman ve itikad ve ibadetle ve en yüksek bir dâvet ve münacat ve duâ ile ve en eamm bir tebliğ ve misli görülmemiş harika ve müsmir, en etemm bir metanetle def’aten zuhurunun şehadetiyle, Muhammed Allah’ın resulüdür ve Sâdıku’l-Va’di’l-Emîndir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbid-i muhsin : Allah’ı görür gibi Ona ibadet eden
âdilâne : adâletli
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
def’aten : birden bire, âni
defter-i hasenat : sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî defter, amel defteri
edyân-ı semaviye : vahiyle gelen semavî dinler
emsal : benzer
feylesof : felsefe ile uğraşan, felsefeci
füyuzât : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler
hâlât : durumlar, hâller
âlem-i İslâm : İslam dünyası
beşaret : müjde
beşeriyet : insanlık
cür’et : cesâret
daavât : dualar
dağdağa : kargaşa, karışıklık
ehl-i hakikat : gerçeği ve doğruyu bulan kimseler
emsal : benzer
esmâ-i İlâhiye : Cenab-ı Allah’ın isimleri
etba : tabi olanlar, uyanlar
feyz : mânevi gıda, ilim, irfan
gayet : çok, sonderece
hadsiz : sınırsız
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
hâlet : durum, hâl
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
intiha : son, uç nokta
iptida : başlangıç
itikad : inanç
itmi’nân : emin olma, tereddütsüz inanma
kanaat : inanma, yetinme
kat’î : kesin olarak
kemâl-i sıdk : tam ve mükemmel doğruluk
kuvvet-i imaniye : iman kuvveti
küllî : geniş, genel, kapsamlı
lisan : dil
mârifetullah : Allah’ı tanıma ve bilme
mecmu : bütün, genel
mertebe-i iman : imanın mertebesi, derecesi
metanet : sağlamlık, kararlılık
misilsiz : benzersiz
muarız : karşı gelen, karşıt
muhalefet : zıt ve aykırı davranma
münâcât : Allah’a yalvarış, dua
müraat etme : riayet etme, gözetme, uyma
müttefikan : birleşerek, fikir birliğiyle
nihayet : son, son derece
nübüvvet : peygamberlik
risalet : peygamberlik
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sıdk : doğruluk
şefaatçi : günahların bağışlanması için vesile
şehadet : şahitlik, tanıklık
tasdik : doğrulama, onaylama
tavsif : vasıflandırma, niteleme
tebliğ : bildirme, ulaştırma
telâhuk-u efkâr : fikirlerin birikimi
teslimiyet : teslim olma
teşehhüd : namazların çift rekatlarında “Tahiyyat”ı okuyuncaya kadar oturmak
ubûdiyet : Allah’a kulluk
umum : bütün, tamam
vesvese : kuruntu, şüphe
zerre kadar : en ufak, en küçük
hâlet : durum, hâl
hasenat : iyilikler, sevaplar
hüccet-i risalet : peygamberliğin delili
küllî : genel, kapsamlı
mazhar : erişme, nail olma
meâl : açıklama, anlam
misilsiz : benzersiz
nefis : kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nev-i beşer : insanlar
nevi : çeşit, tür
risalet : peygamberlik
şahsiyet-i Muhammediye : Hz. Muhemmed’in (a.s.m.) kişiliği
şehadet : şahitlik, tanıklık
şeriat : Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tefekkür : etraflıca ve derinlemesine düşünme
terakki : ilerleme, yükselme
terakkiyat : ilerlemeler yükselmeler
terbiyekârâne : terbiye ederek
ubûdiyet : Allah’a kulluk
ukalâ : akıllılar; akıl sahipleri
ümmî : okuma yazma bilmeyen
vird : devamlı yapılan zikir
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...