Üçüncü kelime: اَلصَّلَوَاتُ’dür ki, hem umumî Mi’rac-ı Ekber-i Muhammedîde (a.s.m.), hem her mü’minin hususi mi’racı olan namaz teşehhüdünde, hergün hiç olmazsa on defa, yüz milyonlar ehl-i iman, o kudsî kelimeyi, Peygamberin (a.s.m.) tebaiyetiyle dergâh-ı İlâhîye takdim edip kâinatta ilân ederler. Mi’raca dair Otuz Birinci Söz, Mi’racın bütün hakikatlerini, bir muhatap ittihaz ettiği muannid, mülhid, münkirlere karşı dahi gayet kat’î ve kuvvetli bir surette ispat ettiğine binaen, tafsilâtını ve hüccetlerini ona havale ederek, gayet muhtasar bir işaretle bu üçüncü kelime-i Mi’raciyenin geniş mânâsını gösteren zîruh, zîşuur taifelerinin acip âlemine bakıp, ilm-i ezelînin cilveleriyle Hâlıkımızın vahdet ve mevcudiyeti içinde kemâl-i Rahmâniyetini ve rahîmiyetini ve azamet-i kudret ve şümul-ü iradetini bilmeye çalışacağız:

Evet, bu âlemde görüyoruz ki: Bu zîruhlar, şuuren ve aklen olmasa da hissen, fıtraten hissediyorlar ki, herbiri, hadsiz bir acz ve zaaf içinde, hadsiz düşmanları ve incitenleri var. Ve hadsiz bir fakr ve ihtiyaç içinde, hadsiz hâcâtı ve matlupları var. İktidarı ve sermayesi binden birine kâfi gelmediğinden, bütün kuvvetiyle bağırır ve ağlar, mânen, fıtraten yalvarır, kendine mahsus sesiyle, lisanıyla dualar, niyazlar, bir nevi namazlar, salâvatlar ile bir Alîm-i Kadîr dergâhına iltica ederken, birden görüyoruz ki, o bağıranların her işini, her ihtiyacını bilen ve her derdini ve zararını anlayıp yalvarmasını, fıtrî duasını işiten Alîm-i Mutlak bir Kadîr-i Hakîm, imdatlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalarını gülmeye, bağırmalarını teşekkürlere çevirir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, tuhaf
acz : acizlik, güçsüzlük
âlem : dünya, evren
Alîm-i Kadîr : her şeyi hakkıyla bilen, herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
azamet-i kudret : Allah’ın kudretinin büyüklüğü
binaen : -dayanarak
cilve : görüntü, yansıma
dergâh : Allah’ın yüce katı, huzuru
dergâh-ı İlâhîye : Cenab-ı Hakkın dergâhı, kapısı
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
fakr : fakirlik, ihtiyaç hali
fıtraten : yaratılış gereği
hâcât : ihtiyaçlar
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek ve doğru
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hissen : duygu olarak, hissederek
hüccet : güçlü delil, kanıt
ilm-i ezelî : Allah’ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi
iltica : sığınma
ittihaz : edinme, kabullenme
kâfi : yeterli
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’î : kesin
kelime-i Mi’raciye : Mi’racta söylenen söz
kemâl-i Rahmâniyet ve rahîmiyet : Cenâb-ı Hakkın rahmet ve merhametinin bütün varlık âlemini kaplaması ve herbir varlıkta da hususî olarak tecellî etmesinin mükemmelliği
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, yüce, mukaddes
lisan : dil
mahlûkat : yaratıklar
matlup : istek, istenilen
mevcudiyet : varlık
Mi’rac-ı Ekber-i Muhammedî : Hz. Muhammed’in büyük miracı
Mi’raç : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk
muannid : inatçı, direnen
muhatap : hitap edilen
muhtasar : kısa, özet
mülhid : dinsiz
münkir : inkâr eden, inançsız
nevi : çeşit, tür
niyaz : dua etme, yalvarıp yakarma
salâvat : Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duaları
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
suret : biçim, görünüş
şehadet : şahitlik, tanıklık
şümûl-ü irâdet : Allah’ın herşeyi kaplayan iradesi
tafsilât : ayrıntı
taife : grup, topluluk
tebaiyet : tabi olma, uyma
teşehhüd : namazlarında “et-tahiyyat”ı okuma ve o kadar oturma
umum : genel, herkes
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
vahdet : birlik, teklik
zaaf : zayıflık, kuvvetsizlik
zât-ı Muhammediye : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in zâtı, şahsiyeti
zîruh : ruh sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...