Melâikeye iman rüknünün küllî meyvelerinden birisine, Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamında şöyle işaret edilmiş ki: Azrail Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakka münâcât edip demiş: “Kabz-ı ervâh vazifesinde senin ibâdın benden küsecekler, şekvâ edecekler?”

Ona cevaben denilmiş: “Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibâdımın şekvâları onlara gitsin, sana gelmesin.”

Aynen bu perdeler gibi, Azrail Aleyhisselâmın vazifesi de bir perdedir; tâ haksız şekvâlar Cenâb-ı Hakka gitmesin. Çünkü ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zâhire bakıp itiraz eder, şekvâya başlar. İşte bu haksız şekvâlar Rahîm-i Mutlaka gitmemek hikmetiyle, Azrail Aleyhisselâm perde olmuş.

Aynen bunun gibi, bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zâhiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeylerle kudretin mübaşereti nazar-ı zâhirîde görünmesin. Yoksa, hiçbir sebebin hakikî tesiri ve icada hiç kàbiliyeti olmadığını, herşeyde tevhid sikkeleri kat’î gösterdiğini, Risale-i Nur hadsiz delilleriyle ispat etmiş. Halk etmek, icad etmek Ona mahsustur. Esbab yalnız bir perdedir. Melâike gibi zîşuur olanların, yalnız cüz-i ihtiyarıyla cüz’î, icadsız, kesb denilen bir nevi hizmet-i fıtriye ve amelî bir nevi ubudiyetten başka ellerinde yoktur.

Evet, izzet ve azamet isterler ki, esbab, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve ehadiyet isterler ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Mes'ele / Sonraki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhisselâm : Allah selâmı onun üzerine olsun
amelî : amelle ilgili, eylemsel
azamet : büyüklük
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : taraf, yön
cüz’î : ferdî, bireysel, küçük
cüz-i ihtiyarî : insandaki az bir irade serbestliği
ehadiyet : Allah’ın birliğinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi
ehemmiyetsiz : önemsiz
esbab : sebebler
esbab-ı zahiriye : görünürdeki sebepler
hadsiz : sayısız, sınırsız
hak : doğru, gerçek
hakikî : gerçek
halk etmek : yaratmak
hasis : âdi, basit
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hizmet-i fıtriye : yaratılıştan gelen hizmet
ibâd : kullar
icad : var etme, vücuda getirme
ihata : içine alma, kapsama
istihdam etmek : çalıştırmak
izzet : mağlup olmaz üstünlük, yücelik
izzet-i rubûbiyet : her varlığı yaratılış amacına hikmetli bir biçimde ulaştırarak terbiye ve idare eden Allah’ın şeref ve yüceliği
kàbiliyet : yetenek
kabz-ı ervah : ruhları teslim alma
kat’î : kesin bir şekilde
kesb etmek : kazanmak
kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudret-i İlâhiye : Allah’ın güç ve iktidarı
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık
maslahat : fayda, gaye
melâike : melekler
muhafaza etmek : korumak
musibet : belâ, dert, felâket
mübaşeret : temas etme
münâcât etmek : yalvarmak, yakarmak
nazar : bakış, dikkat
nazar-ı zahirî : dışa dönük, yüzeysel bakış
nevi : tür
perdedar-ı dest-i kudret : kudret elinin perdecisi; hikmetli olduğu hâlde ilk bakışta çirkin gibi görünen hâdiselerde İlâhî kudreti gizleyen perde
Rahîm-i Mutlak : sınırsız şefkat ve merhamet sahibi olan ve rahmetinin çok özel tecellîleri olan Allah
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
sikke : damga, mühür
şekvâ : şikayet
tesir-i hakikî : gerçek tesir
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
ubûdiyet : Allah’a kulluk
umûr-u hayriye : hayırlı işler
vücudî : varlıkla ilgili
zâhir : açık, görünen
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...