Meselâ, felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-ı arziye ve vaziyet-i fıtriyesini, bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda “Sevr” ve “Hut” namlarındaki iki meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennetten getirilen ve fâni küre-i arzın bâki bir temel taşı olmak, yani ileride bâki Cennete bir kısmını devretmeye bir işaret için “sahret” namında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip Sevr ve Hut meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş diye Benî İsrail’in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas’tan dahi mervîdir. Maatteessüf bu kudsî mânâ, mürûr-u zamanla bu teşbih, avâmın nazarında hakikat telâkki edilmekle aklın haricinde bir suret almış. Madem melekler havada gezdikleri gibi toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de gezerler; elbette onların ve küre-i arzın üstünde duracak cismânî taş ve balığa ve öküze ihtiyaçları yoktur.

Hem meselâ küre-i arz, küre-i arzın nevileri adedince başlar ve o nevilerin fertleri sayısınca diller ve o ferdlerin âzâ ve yaprak ve meyveleri miktarınca tesbihatlar yaptığı için, elbette o haşmetli ve şuursuz ubudiyet-i fıtriyeyi bilerek, şuurdârâne temsil edip dergâh-ı İlâhiyeye takdim etmek için, kırk bin başlı ve her başı kırk bin dil ile ve herbir dil ile kırk bin tesbihat yapan bir melek-i müekkeli bulunacak ki, ayn-ı hakikat olarak Muhbir-i Sadık haber vermiş.

Ve hilkat-i kâinatın en ehemmiyetli neticesi olan insanlarla münasebât-ı Rabbâniyeyi tebliğ ve izhar eden Cebrail Aleyhisselâm ve zîhayat âleminde en haşmetli ve en dehşetli olan diriltmek ve hayat vermek ve ölümle terhis etmekteki Hâlıka mahsus olan icraat-ı İlâhiyeyi, yalnız temsil edip ubudiyetkârâne nezaret eden İsrafil Aleyhisselâm ve Azrail Aleyhisselâm ve hayat dairesinde rahmetin en cemiyetli, en geniş, en zevkli olan rızıktaki ihsanat-ı Rahmâniyeye nezaretle beraber şuursuz şükürleri şuurla temsil eden Mikâil Aleyhisselâm gibi meleklerin pek acip mahiyette olarak bulunmaları ve vücutları ve ruhların bekàları, saltanat ve haşmet-i rububiyetin muktezasıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Mes'ele / Sonraki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici, şaşırtıcı
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
âzâ : azalar, organlar
bekà : devamlılık, kalıcılık
Benî İsrail : İsrailoğulları
cemiyetli : geniş kapsamlı
cismanî : maddi vücuda sahip
dehşetli : korkunç, ürkütücü
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı
ehemmiyetli : önemli
hakikat : gerçek
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
haşmetli : ihtişamlı, görkemli
hilkat-i kâinat : kâinatın, evrenin yaratılışı
Hut : balık
icraat-ı İlâhiye : Allah’ın icraat ve faaliyeti
ihsânât-ı Rabbâniye : Allah’ın lütuf ve bağışları
izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
küre-i arz : yer küre, dünya
maatteessüf : ne yazık ki
mahiyet : asıl, esas, nitelik
mahsus : has, özel
melek-i müekkel : görevli, vazifeli melek
mervî : rivâyet edilen, nakledilen
Muhbir-i Sadık : doğru sözlü haber verici, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)
münasebât-ı Rabbâniye : Rab olan Allah ile olan bağlantı, ilişki
mürur-u zaman : zamanın geçmesi
nam : ad
nazar : bakış, dikkat
nevi : tür
nezaret etmek : gözetmek
nezaret : gözetim
nokta-i istinad : dayanak noktası
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rivâyet : nakletme
sahret : Kudüs’te, Beyt-i Mukaddeste çok eski ve tarihi bir kaya. Bu kayaya “Hacer-i Muallak” da der. Hz. Peygamberin (a.s.m.) Mîrac Gecesinde bu kayadan Burak’a binerek semâya çıktığı hakkında rivâyet vardır.
Sevr : öküz
şuur : bilinç
şuurkârâne : şuurlu bir şekilde, bilerek ve anlayarak
şuursuz : bilinçsiz
tebliğ etmek : bildirmek, ulaştırmak
telâkki : anlama, kabul etme
terhis etmek : göreve son vermek
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teşbih : benzetme
ubudiyet-i fıtriye : yaratılıştan gelen kulluk
ubûdiyetkârâne : kulluk ederek
uhrevî : âhirete ait
vücut : beden, varlık
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...