İşte, şimdi gel, iman nuruyla bu küllî ikinci meyveye bak ve tat: Nasıl kâinatı baştan başa şenlendirip, güzelleştirip bir mescid-i ekbere ve büyük bir ibadethâneye çeviriyor! Ve fen ve felsefenin soğuk, hayatsız, zulmetli, dehşetli göstermelerine mukàbil, hayatlı, şuurlu, ışıklı, ünsiyetli, tatlı bir kâinat göstererek bâki hayatın bir cilve-i lezzetini, ehl-i imana, derecesine göre dünyada dahi tattırır.

Tetimme: Nasıl ki vahdet ve ehadiyet sırrıyla kâinatın her tarafında aynı kudret, aynı isim, aynı hikmet, aynı san’at bulunmasıyla Hâlıkın vahdet ve tasarrufu ve icad ve rububiyeti ve hallâkıyet ve kudsiyeti, cüz’î-küllî herbir masnuun hal diliyle ilân ediliyor. Aynen öyle de, her tarafta melekleri halk edip her mahlûkun lisan-ı hal ile şuursuz yaptıkları tesbihatı, meleklerin ubudiyetkârâne dilleriyle yaptırıyor. Meleklerin hiçbir cihette hilâf-ı emir hareketleri yoktur. Hâlis bir ubudiyetten başka hiçbir icad ve emirsiz hiçbir müdahale, hattâ izinsiz şefaatleri dahi olmaz. Tam 1 وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ 2 بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ sırrına mazhardırlar.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hayır, (onların evlât dedikleri) Allah’ın ikramda bulunduğu kullardır.” Enbiyâ Sûresi, 21:26.
2 : “Verilen emri yerine getirirler.” Tahrîm Sûresi, 66:6.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Mes'ele / Sonraki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâki : kalıcı, devamlı
cihet : şekil, yön
cilve-i lezzet : lezzet veren tecelli, lezzetin bir yansıması
cüz’î : ferdî, az, küçük
ehadiyet : Allah’ın birliğinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi
ehl-i iman : iman edenler, mü’minler
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâlis : içten, katıksız, samimi
halk etmek : yaratmak
hallâkiyet : yaratıcılık
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hilâf-ı emir : emre aykırı
icad : var etme, vücuda getirme
kâinat : evren, yaratılan herşey
kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık
küllî : büyük, kapsamlı
lisan-ı hâl : hal dili
mahlûk : yaratık
masnu : sanat eseri varlık
mazhar : ayna, yansıma yeri
mukàbil : karşılık
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
şefaat : af için aracılık etme
şuurlu : bilinçli
şuursuz : bilinçsiz
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
tetimme : ek
ubûdiyet : kulluk
ubûdiyetkârâne : kulluk ederek
ünsiyetli : canayakın, dost
vahdet : Allah’ın birliği
Yükleniyor...