Amma, Medeniye sûre ve âyetlerde, birinci safta muhatap ve muarızları ise, Allah’ı tasdik eden Yahudi ve Nasârâ gibi ehl-i kitap olduğundan, mukteza-yı belâğat ve irşad ve mutabık-ı makam ve halin lüzumundan sade ve vâzıh ve tafsilli bir üslûpla ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usulünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı ihtilaf olan şeriatın ve ahkâmın ve teferruatın ve küllî kanunların menşeleri ve sebepleri olan cüz’iyatın beyanı lâzım geldiğinden, o Medeniye sûre ve âyetlerde, ekseriyetle tafsil ve izah ve sade üslûpla beyanat içinde, Kur’ân’a mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz’î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o cüz’î hâdise-i şer’iyeyi küllîleştiren ve imtisâlini iman-ı billâh ile temin eden bir cümle-i tevhidiye ve esmâiyeyi ve uhreviyeyi zikreder, o makamı nurlandırır, ulvîleştirir, küllîleştirir.

Risale-i Nur, âyetlerin âhirlerinde ekseriyetle gelen

2 اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ1 إِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
4 وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ3 وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

gibi tevhidi ve âhireti ifade eden fezlekeler ve hâtimelerde ne kadar yüksek bir belâğat ve meziyetler ve cezâletler ve nükteler bulunduğunu, Yirmi Beşinci Sözün İkinci Şûlesinin İkinci Nurunda o fezleke ve hâtimelerin pek çok nüktelerinden ve meziyetlerinden on tanesini beyan ederek, o hülâsalarda bir mu’cize-i kübrâ bulunduğunu muannidlere de ispat etmiş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir.” Bakara Sûresi, 2:20.
2 : “Şüphesiz ki Allah herşeyi hakkıyla bilir.” Ankebut sûresi, 29:62.
3 : “Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar.” Rum Sûresi, 30:27.
4 : “Onun kudreti herşeye galiptir, O çok bağışlayıcıdır.” Rum Sûresi, 30:5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Mesele / Sonraki Risale: On Birinci Mes'ele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
ahkâm : hükümler
âlî : yüce, yüksek
Arabî : Arapça
belâğat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söylenmesi
beyan : açıklama
beyanat : açıklamalar
bilfiil : fiilen, uygulamaya koyarak
cezâlet : akıcı ve düzgün ifade, güzel anlatım
cümle-i tevhidiye : Allah’ın birliğiyle ilgili cümle
cüz’î : küçük, ferdî
cüz’iyat : bireysel ve ferdî şeyler
ehl-i kitap : Allah’ın gönderdiği kitaplara inanan Hıristiyan ve Yahudiler
ekseriyetle : çoğunlukla
emsalsiz : benzersiz
esmâiye : Allah’ın isimleriyle ilgili
fezleke : özet, netice
hadise-i şer’iye : şeriatla ilgili olay
hâtime : sonuç
hüccet : sağlam delil, kanıt
i’câz-ı îcâzî : az sözle çok şey ifade etme mu’cizesi
iman-ı billah : Allah’a iman
imtisâl : uymak, yerine getirmek
irşad : doğru yolu gösterme
küllî : genel, kapsamlı
küllîleştirmek : umumîleştirmek, bütün fertleri kapsamı içine aldırmak
mahsus : has, özel
medar-ı ihtilaf : anlaşmazlık sebebi
Medeniye : Medine’de inen
Mekkî : Mekke’de inen
menşe : kaynak
meziyet : üstün özellik
muarız : karşı gelen
muhatap : hitap edilen
mukteza-yı belâğat : belâğatın gereği
mutabık-ı makam : sözün konumuna uygun
Nasârâ : Hıristiyanlar
nazım : diziliş, tertip ve vezin
nükte : ince ve derin mânâ
rükün : esas, şart
şeriat : Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler
tafsil : ayrıntı
Yükleniyor...