Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes’ut olur. Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedî ile ademe düşeceksin veya Cehenneme gireceksin. Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes’ut olduğun umum akraba ve asıl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece Cehennemden ziyade senin ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır. Çünkü Cehennem olmazsa Cennet de olmaz. Herşey senin küfrünle ademe düşer. Eğer sen Cehenneme girsen, vücut dairesinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya Cennette mes’ut veya vücut dairelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, herhalde Cehennemin vücûduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki, hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.

Evet, Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcut ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekàya ait hizmetleri var. Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.
• • •

İkinci Nükte: Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin mâsumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, birtek yolsuz merhamete mukàbil, yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Mes'ele / Sonraki Risale: Dokuzuncu Mesele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
âdilâne : adaletli bir şekilde
ahbab : dostlar, sevilenler
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
biçare : çaresiz
celâl : büyüklük, azamet ve haşmet
celâldarâne : haşmetlice, heybetli ve görkemli bir şekilde
cihet : şekil, yön
daire-i vücut : varlık dairesi
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dehşetli : korkunç, ürkütücü
esmâ : isimler
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakiki : gerçek
hakîmâne : hikmetli bir şekilde
Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah
hayr-ı mahz : mutlak hayır, hayrın tâ kendisi
hayvanat : hayvanlar
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olma
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
itibariyle : özelliğiyle
kâfir-i mutlak : hiçbir dinî değere inanmayan inkârcı
mahiyet-i insaniye : insanın niteliği, iç yüzü
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
mazlum : zulme uğramış, suçsuz
mes’ut : mutlu
mesken : ev, mekân
mevcut : var
mizanlı : ölçülü, dengeli
mukàbil : karşılık
mülhid : dinsiz
nükte : ince anlamlı söz
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
saadet : mutluluk
şehadet : şahitlik, tanıklık
şerr-i mahz : mutlak kötülük, kötülüğün ta kendisi
vücud : varlık, var oluş
zebâni : cehennemlikleri Cehenneme atmakla vazifeli melekler
zıddiyet : zıtlık, karşıtlık
zîhayat : canlı, hayat sahibi
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...