Evet, bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürudet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalâlet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlikle, hüsnün tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücut bulur. Cehennemsiz, Cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen, herşey, bir cihette zıddıyla bilinebilir. Ve birtek hakikatı, sümbül verip çok hakikatler olur.

Madem bu karışık mevcudat dâr-ı fâniden dâr-ı bekàya akıp gidiyor. Elbette, nasıl ki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennete akar; öyle de, şer, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehenneme yağar. Ve bu mütemadiyen çalkanan kâinatın selleri o iki havza girer, durur. Kerametli Yirmi Dokuzuncu Sözün âhirindeki remizli nüktelerine havale ederek kısa kesiyoruz.

Ey bu medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşlarım! Bu dehşetli haps-i ebedîden kurtulmanın kolayı, çaresi, bu dünyevî hapsimizden istifade ederek, elimiz mecburiyetle yetişmeyen çok günahlardan kurtulduğumuzla beraber, eski günahlardan tevbe edip farzlarımızı edâ ederek herbir saat bu hapisteki ömrümüzü bir gün ibadet hükmüne getirmekle o ebedî hapisten necatımız ve o nuranî cennete girmemiz için en iyi bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırırsak, dünyamız ağladığı gibi âhiretimiz dahi ağlayacak 1 خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةَ tokadını yiyeceğiz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O dünyada da, âhirette de ziyana uğramıştır.” Hac Sûresi, 22:11.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Mes'ele / Sonraki Risale: Dokuzuncu Mesele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
binaen : -dayanarak
bürudet : soğukluk
cihet : taraf, yön
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dâr-ı bekà : devamlı ve kalıcı olan âhiret yurdu
dar-ı fâni : gelip geçici yer, dünya
dehşet : korku, ürküntü
edâ etmek : yerine getirmek
ehemmiyet : önem
ehl-i şuhud ve keşf ve tahkik : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini Allah’ın lütuf ve ihsanıyla gözleme yeteneğine sahip, hakikatleri delilleriyle bilen veli zâtlar
feryat etmek : bağırıp çağırmak
hakikat : doğru, gerçek
haps-i ebedî : sonsuz bir hapis, Cehennem
hararet : ısı, sıcaklık
havale etmek : göndermek
hayır : iyilik
hıfz eylemek : korumak
hidayet : doğru ve hak yol
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
hüsn : güzellik
istifade etmek : faydalanmak, yararlanmak
kâinat : evren, yaratılan herşey
kat’iyet : kesinlik
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl
kesb etmek : kazanmak
lezzet-elem : tatlı-acı
mecburiyet : zorunluluk
medrese-i Yusufiye : Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane
mevcudat : varlıklar
muazzam : azametli, çok büyük
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
mütemadiyen : sürekli olarak
nev-i beşer : insanlar, insanlık
nükte : ince anlamlı söz
remizli : işaretli
şer : kötülük, fenalık
şuhud : kalp gözüyle görme
tahakkuk etmek : gerçekleşmek
tereşşuhat : sızıntılar, izler
vahiy : Cenab-ı Hak tarafından Cebrail (a.s.) vasıtası ile peygamberlere gelen bilgi
vücut bulmak : var olmak
ziya : aydınlık
ziya : ışık
zulmet : karanlık
Yükleniyor...