İşte, birinci mertebede âhireti Allah’tan soruyoruz. O da bütün gönderdiği elçileriyle ve fermanlarıyla ve bütün isimleriyle ve sıfatlarıyla, “Evet, âhiret vardır ve sizi oraya sevk ediyorum” ferman ediyor. Onuncu Söz, on iki parlak ve kat’î hakikatlerle, bir kısım isimlerin âhirete dair cevaplarını ispat ve izah eylemiş. Burada, o izaha iktifaen gayet kısa bir işaret ederiz.

Evet, madem hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata itaat edenlere mükâfatı ve isyan edenlere mücâzâtı bulunmasın. Elbette rububiyet-i mutlaka mertebesinde bir saltanat-ı sermediyenin, o saltanata iman ile intisap ve tâat ile fermanlarına teslim olanlara mükâfatı ve o izzetli saltanatı küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücâzâtı; o rahmet ve cemâle, o izzet ve celâle lâyık bir tarzda olacak diye Rabbü’l-Âlemin ve Sultanü’d-Deyyân isimleri cevap veriyorlar.

Hem madem güneş gibi, gündüz gibi, zemin yüzünde bir umumî rahmet ve ihatalı bir şefkat ve kerem gözümüzle görüyoruz. Meselâ, o rahmet, her baharda umum ağaçları ve meyveli nebatları cennet hûrileri gibi giydirip, süslendirip, ellerine her çeşit meyveleri verip bizlere uzatıp “Haydi alınız, yiyiniz” dediği gibi; bir zehirli sineğin eliyle bizlere şifalı, tatlı balı yedirdiği ve elsiz bir böceğin eliyle en yumuşak ipeği bizlere giydirdiği gibi, bir avuç kadar küçücük çekirdeklerde, tohumcuklarda binler batman taamları bizim için saklayan ve ihtiyat zahîresi olarak o küçücük depolarda yerleştiren bir rahmet, bir şefkat, elbette hiç şüphe olamaz ki, bu derece nâzeninâne beslediği bu sevimli ve minnettarları ve perestişkârları olan mü’min insanları idam etmez. Belki, onları daha parlak rahmetlere mazhar etmek için, hayat-ı dünyeviye vazifesinden terhis eder diye, Rahîm ve Kerîm isimleri sualimize cevap veriyorlar, “El-Cennetü hakkun” diyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Mes'ele / Sonraki Risale: Sekizinci Mes'elenin bir Hülâsası
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akl-ı beşer : insan aklı
batman : eskiden kullanılan ve 8 kiloluk ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
celâl : büyüklük, haşmet
cemâl : sonsuz güzellik
cihazat : cihazlar, âletler
el-Cennetü hakkun : Cennet haktır, gerçektir
ferman : buyruk, emir
fevkinde : üstünde
gayet : son derece
hakikat : doğru, gerçek
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hikmet : fayda, gaye; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatı
huri : Cennet kızı
idam etmek : yok etmek
ihâtalı : kuşatıcı, kapsamlı
ihtiyat : önlem, tedbir
iktifâen : yetinerek, yeterli görerek
inkâr etmek : kabul etmemek, reddetmek
intisap : bağlanma, mensup olma
izah etmek : açıklamak
izzet : üstünlük, yücelik
kat’î : kesin
kerem : cömertlik, ikram, yardım
Kerîm : sınırsız cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
kuvve-i hafıza : hafıza duygusu, bellek
mahlûk : yaratık
mazhar etmek : eriştirmek
mertebe : derece
minnettâr : memnuniyet duyan
mücâzât : ceza verme
mükâfat : ödül
nazeninâne : nazikçesine
nebat : bitki
perestişkâr : tapan, ibadet eden
Rabbü’l-Âlemîn : bütün âlemlerin Rabbi olan Allah
Rahîm : rahmetinin çok özel tecellîleri olan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rububiyet-i mutlaka : sınırsız rablık, Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
saltanat : egemenlik, hâkimiyet, sultanlık
saltanat-ı sermediye : sonsuz saltanat
Sultanü’d-Deyyân : mükâfat ve cezayı hakkıyla veren sultan; Allah
şefkat : acıma, merhamet
taam : gıda, yiyecek
tâat : itaat, emir ve söz dinleme, emre uyma
terhis etmek : göreve son verme
umum : bütün
umumî : genel, herkese ait
zahîre : azık
zemin : yer
Yükleniyor...