Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile, birinin hatâsıyla onun mâsum çok taraftarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlûp düşecek. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında Kur’ân’ın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatleri, bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlerde hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirtleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.

Altıncı esas: Bu meselede benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur’ân’a bağlanmış ve Kur’ân dahi Arş-ı Âzamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün? Hem bu memlekete maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla ve İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) kat’î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur; bizim âdi ve şahsî kusurlarımızla mes’ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem mânevî, telâfi edilmeyecek derecede zarar olacak.

Risale-i Nur’a karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar inşaallah bozulacaklar. Onun şakirtleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenâb-ı Hakkın inayetiyle mağlûp edilmezler. Eğer maddî müdafaadan Kur’ân men etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirtler Şeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi, cüz’î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet-i kat’iye derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nur’a hücum edilse, elbette hükûmeti iğfal eden zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar.

Elhasıl, madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz; onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âmi : basit, sıradan
Arş-ı Âzam : Allah’ın sınırsız egemenliğinin ve büyüklüğünün tecelli ettiği yer
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın âyetleri
bereket : bolluk
bîtarafâne : tarafsız olarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : küçük, ferdî
dünyevî : dünya ile ilgili
düstur : kural, prensip
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
elhasıl : kısaca, özetle
eşedd-i istibdat : baskının en şiddetlisi
eşedd-i zulüm : zulmün en şiddetlisi
fevkalâde : olağanüstü
iğfal eden : gaflete düşürerek kandıran, aldatan
ihbar : haber verme
imanî : imanla ilgili, imana dair
inâyet : Allah’ın yardımı, şefkatle ilgilenmesi
işârât : işaretler
kerâmet-i gaybiye : ileriye dönük, istikbâl ile alâkalı kerâmet
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık
mecburiyet-i kat’iye : kesin zorunluluk
men etme : engelleme, yasaklama
muhalif : aykırı, zıt
muvafık : taraflı
mübareze : karşı koyma, çarpışma
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
nazar : bakış, düşünce
propaganda-i siyaset : siyaset propagandası
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
şakirt : öğrenci, talebe
şeytanet : şeytanlık
tahakkuk : gerçekleşme
telâfi : tamamlama, eksiği giderme
teveccüh : ilgi, yönelme
tevehhüm : zannetme, kuruntuya kapılma
umum : bütün, genel
zındık : dinsiz
zulm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...