Hem Ankara’da hükûmetin riyasetinde bulunan malûm birisine ettiğim itirazlara ve ağır sözlere karşı o reis mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadîsiyeyi kırk sene evvel beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkitlerim, makam-ı iddia, cerbezesiyle ona tam tatbikle bize medar-ı mes’uliyet yapılmış. Ölmüş ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede? Hükûmetin ve milletin bir hâtırası ve Cenâb-ı Hakkın bir tecellî-i hâkimiyeti olan adalet kanunları nerede?

Hem biz hükûmet-i cumhuriye esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinad ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası, bizim aleyhimizde medar-ı mes’uliyet tutulmuş. Güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!

Hem bir risalede medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit ettiğimden, hatır ve hayâlime gelmeyen bir şeyi zabıtnâmelerde isnad ediyor: Güya ben radyo HAŞİYE ve tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum diye, terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla mes’ul ediyor.

İşte bu nümunelere kıyasen ne kadar hilâf-ı adalet bir muamele olduğunu, inşaallah, insaflı ve adaletli olan Denizli Müddeiumumîsi ve Mahkemesi gibi, Afyon Mahkemesi göstererek, o zabıtnâmelerin evhamlarına ehemmiyet vermeyecekler.

Hem en garibi şudur ki, bir yerde demişim: Cenâb-ı Hakkın büyük nimetleri olan tayyare ve şimendifer ve radyoyu, büyük şükürle mukabele lâzımken, beşer şükretmedi; tayyarelerle başlarına bombalar yağdı. Ve radyo öyle büyük bir nimet-i İlâhiyedir ki, ona mukàbil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir küllî hâfız-ı Kur’ân olup zemin yüzündeki bütün insanlara Kur’ân’ı dinlettirsin.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : “Radyo gibi azîm bir nimet-i İlâhiyeye karşı azîm bir şükür olmak için, radyo Kur’ân’ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip, küre-i havanın bir hafız-ı Kur’an olmasıdır” demiştim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azîm : büyük
beşer : insan
beyan : açıklama, izah
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cerbeze : hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterecek derecede aldatma
ehemmiyet : değer, önem
esas : temel ilke, şart, husus
evham : kuruntular, şüpheler
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
güya : sanki
hâfız-ı Kur’an : Kur’ân-ı Kerimi ezberleyen
hakikat-i hadîsiye : hadîsin hakikati, mânâsı
haşiye : dipnot açıklayıcı söz
hilâf-ı adalet : adalet dışı
hükûmet-i cumhuriye : Cumhuriyet hükûmeti
hürriyet-i vicdan : vicdan hürriyeti
insaflı : vicdana uygun davranan
inşaallah : Allah isterse
isnad : dayandırma
itiraz : kabul etmediğini belirtme, karşı çıkma
kıyas : karşılaştırma
küllî : genel, kapsamlı
küre-i hava : hava küresi, atmosfer
mahrem : gizli, şahsa özel
makam-ı iddia : iddia makamı
malûm : bilinen
medar-ı istinad : dayanak noktası
medar-ı mes’uliyet : sorumluluk sebebi
mes’ul : sorumlu
muamele : davranış, karşılık
muarız : karşı gelen
mukabele : karşılık
mukàbil : karşılık
müddeiumumî : savcı
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
nümune : örnek, misal
reis : başkan
risale : mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
seyyiat : günahlar, kötülükler
sükût : sessiz kalma, susma
şimendifer : tren
tatbik : uygulama
tayyare : uçak
tecellî-i hâkimiyet : hakimiyetin tecellisi, yansıması
tenkit etme : eleştirme
tenkit : eleştiri
terakkiyât-ı hâzıra : zamanımızdaki ilmî ve teknik ilerlemeler
zabıtnâme : tutanak
zemin : yer, dünya
ziyade : fazla, çok
Yükleniyor...