Afyon hükûmet ve mahkemesine ve zabıtasına daha birkaç nokta mâruzatım var.
Birincisi: Ekser enbiyanın şarkta ve Asya’da zuhurları ve ağleb-i hükemanın garpta ve Avrupa’da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki, Asya’da din hâkimdir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asya’da hüküm süren, dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.

İkincisi: Kur’ân-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eğer—el’iyâzübillâh—Kur’ân küre-i arzın başından çıksa, arz divâne olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyamet kopmasına sebep olması akıldan uzak değildir.

Evet, Kur’ân Arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır; câzibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. İşte bu Kur’ân-ı Azîmüşşanın hakikî ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu asırda, bu vatanda, bu millete yirmi seneden beri tesirini göstermiş büyük bir nimet-i İlâhiye ve sönmez bir mu’cize i Kur’âniyedir. Hükûmet ona ilişmek ve talebelerini ondan ürkütüp vazgeçirmek değil, belki himaye etmek ve okunmasına teşvik etmek gerektir.

Üçüncüsü: Ehl-i imandan bütün gelenler, mâziye gidenlere mağfiret dualarıyla ve hasenatlarını onların ruhlarına bağışlamalarıyla yardımlarına binaen Denizli Mahkemesinde demiştim: “Mahkeme-i kübrâda, milyarlar ehl-i iman olan dâvâcılar tarafından, Kur’ân hakikatlerine hizmet eden Nur talebelerini mahkûm ve perişan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki, ‘Serbestiyet kanunuyla dinsizlerin, komünistlerin neşriyatlarına ve anarşiliği yetiştiren cemiyetlerine müsamahakârâne bakıp ilişmediğiniz halde, vatanı ve milleti anarşistlikten ve dinsizlik ve ahlâksızlıktan ve vatandaşlarını ölümün idam-ı ebedîsinden kurtarmaya çalışan Risale-i Nur ve talebelerini hapisler ve tazyiklerle perişan etmek istediniz’ diye sizlerden sorulsa ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz.” Onlara demiştim. O zaman o insaflı, adaletli zâtlar bizi beraat ettirdiler, adliyenin adaletini gösterdiler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ağleb-i hükema : bilginlerin çoğu, filozofların ekseri
anarşilik : hiçbir kayıt ve kural tanımama, kargaşa çıkarma
Arş : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
arz : yer, dünya
binaen : –dayanarak, dolayı
câzibe-i umûmi : genel çekim gücü
cemiyet : dernek
divâne : akılsız, deli
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ekser : çoğunluk
el’iyâzü billâh : Allah korusun
enbiya : nebiler, peygamberler
ferş : yer, dünya
garp : batı
hablullah : Allah’ın sağlam ipi; Kur’ân
hakikî : gerçek
hâkim : hükmeden, etkili
hasenât : güzellikler, iyi ameller, iyilikler
himaye etmek : korumak
kader-i ezelî : olmuş ve olacakların kaydedildiği ezelî program
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
kuvve-i müfekkire : düşünme duygusu
küre-i arz : yeryüzü, dünya
mağfiret : bağışlanma
mahkeme-i kübrâ : öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
mâruzat : arz edilen şeyler, şikâyetler
mâzi : geçmiş zaman
mu’cize-i Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri
muhafaza : koruma, saklama
müsâmahakâr : hoşgörü gösteren, göz yuman
neşriyat : yayın, yayınlar
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
remz-i kader : kader işareti
serbestiyet : serbestlik
seyyare : gezegen
şark : doğu
tefsir : açıklama, yorum
teşvik etmek : şevklendirmek, isteklendirmek
zemin : yer, dünya
ziyade : fazla, çok
zuhur : belirme, görünme
Yükleniyor...