Üçüncüsü: Mahkûmiyetime gösterdikleri bir sebep, emniyeti ihlâl ve âsâyişi bozmaktır. Pek uzak bir ihtimal ve yüzde, belki binde bir imkânla, hattâ uzak imkânatı vukuat yerinde koyup bazı mahrem risale ve hususi mektuplardan Risale-i Nur’un yüz bin kelime ve cümlelerinden kırk elli kelimesine yanlış mânâ vererek bir senet gösterip bizi ittiham ve cezalandırmak istiyorlar.

Ben de bu otuz kırk senelik hayatımı bilenleri ve Nurun binler has şakirtlerini işhad ederek derim: İstanbul’u işgal eden İngilizlerin başkumandanı, İslâm içinde ihtilâf atıp, hattâ Şeyhülislâm ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek itilâfçı, ittihatçı fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada, İngiliz ve Yunan aleyhinde Hutuvât-ı Sitte eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab’ ve neşretmekle o kumandanın dehşetli plânını kıran ve onun idam tehdidine karşı geri çekilmeyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde Ankara’ya kaçmayan ve esarette Rusun başkumandanının idam kararına ehemmiyet vermeyen ve Otuz Bir (31) Mart hâdisesinde sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve Divan-ı Harb-i Örfîde, mahkemedeki paşaların “Sen de mürtecisin, şeriat istemişsin” diye suallerine karşı, idama beş para kıymet vermeyip, cevaben “Eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse, bütün cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim ve şeriatın birtek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım” diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire sevk edip, idamını beklerken beraatine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara teşekkür etmeyerek “Zâlimler için yaşasın Cehennem!” diye yolda bağıran ve Ankara’da divan-ı riyasette, Afyon kararnamesinin yazdığı gibi, Mustafa Kemal hiddetle ona dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilaf verdin.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsâyiş : emniyet, kanuna uygunluk
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beyan : açıklama, anlatım
cin ve ins : cinler ve insanlar
Divan-ı Harb-i Örfî : Sıkıyönetim Mahkemesi
divan-ı riyaset : başkanlık divanı, makamı
emniyet : güvenlik
esaret : esirlik
galebe : üstün gelme
hâin : nankörlük eden, iyiliğe karşı kötülük eden
harekât-ı milliye : milletçe yapılan hareketler; milli mücadele
has : özel, ait
hiddet : öfke
Hutuvât-ı Sitte : altı adım anlamına gelen ve şeytanın altı desisesinin anlatıldığı Bediüzzaman’ın eserlerinden biri
ibaret : meydana gelen, oluşan
ihlâl : bozma
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
imkân : olabilirlik
imkânat : olabilirlikler, varlığı ile yokluğu ihtimal dahilinde olanlar
istibdad : baskı ve zulüm
işhad : şahit gösterme
ittiham : suçlama
kararname : suçlama veya aklamaya dair resmi yazı
mahkûmiyet : hüküm giyme, tutukluluk
mahrem : gizli olan, herkese söylenmeyen
mebus : milletvekili
merdut : reddolunan, kabul edilmez olan
mürteci : geriye yönelmek isteyen; gerici
neşretmek : yayımlamak, yaymak
nutuk : konuşma
reis : başkan, ileri gelen
risale : kitap, mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
senet : belge, delil
sevk ederek : yönlendirerek, göndererek
şakirt : öğrenci, talebe
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
tabetmek : basmak
tabur : dört bölükten meydana gelen askerî birlik
tahliye : serbest bırakılma
vukuat : meydana gelmiş olaylar
zabit : subay
zemin : ortam
Yükleniyor...