Ona karşı, “İmandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduttur” diye kırk elli mebusun huzurunda söyleyen ve o dehşetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldıran ve altı vilâyet zabıtasınca ve hükûmetçe âsâyişin ihlâline dair birtek maddesi kaydedilmeyen ve yüz binlerle Nur şakirtlerinin hiçbir vukuatı görünmeyen, yalnız bir küçük talebenin, haklı bir müdafaada küçük bir vukuatından başka hiçbir şakirdinden bir cinayet işitilmeyen ve hangi hapse girmişse o mahpusları ıslah eden ve Risale-i Nur’dan yüz binler nüsha memlekette intişar etmekle beraber, menfaatten başka hiç bir zararı olmadıklarını yirmi üç senelik hayatının ve üç hükûmet ve mahkemelerin beraatler vermelerinin ve Nurun kıymetini bilen yüz bin şakirtlerinin kavlen ve fiilen tasdiklerinin şehadetiyle ispat eden ve münzevî, mücerred, garip, ihtiyar, fakir ve kendini kabir kapısında gören ve bütün kuvvet ve kanaatiyle fâni şeyleri bırakıp, eski kusuratına bir kefâret ve hayat-ı bâkiyesine bir medar arayan ve dünyanın rütbelerine hiç ehemmiyet vermeyen ve şiddet-i şefkatinden mâsumlara, ihtiyarlara zarar gelmemek için, kendisine zulüm ve tâzip edenlere beddua etmeyen bir adam hakkında, “Bu ihtiyar münzevi âsâyişi bozar, emniyeti ihlâl eder. Ve maksadı dünya entrikalarıdır ve muhabereleri dünya içindir. Öyle ise suçludur” diyenler ve onu pek ağır şerait altında mahkûm edenler, elbette yerden göğe kadar suçludurlar, mahkeme-i kübrâda hesabını verecekler!

Acaba bir nutukla, isyan eden sekiz taburu itaate getiren ve kırk sene evvel bir makalesiyle binler adamı kendine taraftar yapan ve mezkûr üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde, “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her gün biri kesilse, zındıkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip vatan ve millet ve İslâmiyete hıyanet etmem, hakikat-i Kur’ân’a feda olan bu başımı zâlimlere eğmem” diyen ve Emirdağı’nda beş on âhiret kardeşi ve üç dört hizmetçilerden başka kimse ile alâkadar olmayan bir adam hakkında, ittihamnamede, “Bu Said Emirdağı’nda gizli çalışmış, âsâyişe zarar vermek fikriyle orada bir kısım halkları zehirlemiş...
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
alâkadar : alâkalı, ilgili
âsâyiş : emniyet, düzen
beddua : birinin kötülüğünü isteme, hakkında kötü dua etme
beraat verme : temize çıkartma, suçsuz olduğunu ilân etme
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dalkavukluk : maddî ve şahsî menfaatleri için her türlü zilleti, soytarılığı yapmak
emniyeti ihlâl etmek : güvenliği bozmak
entrika : dalavere, dolap çevirme
fâni : gelip geçici
hakikat-i Kur’ân : Kur’ân’ın hakikati, esası
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı
hıyanet : ihanet, hainlik
hiddet : öfke
ıslah eden : düzelten, iyileştiren
ihlâl : bozma, karıştırma
intişar etme : yayılma
isyan eden : başkaldıran, ayaklanan
itaat : emre uyma, boyun eğme
ittihamname : suçlama belgesi
kanaat : görüş, fikir
kavlen : sözle
kefâret : bir günahı affettirmek ümidiyle yapılan ibadet veya çekilen sıkıntı
kusurat : kusurlar
mahkeme-i kübrâ : âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
mahpus : hapsedilmiş olan
maksad : gaye, amaç
medar : dayanak, kaynak
menfaat : çıkar, yarar
mezkûr : adı geçen
muhabere : haberleşme
mücerred : yalnız, tek başına, bekar
müdafaa : savunma
münzevî : yalnız başına çekilip kimse ile görüşmeyen, ibadetle meşgul olan
nevi : çeşit, tür
nutuk : konuşma
nüsha : kopya
şakirt : öğrenci, talebe
şehadet : şahitlik, tanıklık
şerait : şartlar
şiddet-i şefkat : şefkatin şiddeti
tabur : dört bölükten meydana gelen askerî birlik
tarziye : özür dilemek
tasdik : doğrulama, onaylama
tâzip : azap verme, cezalandırma
teslim-i silâh etme : teslim olma, yenilgiyi kabul etme
vilâyet : il
vukuat : toplumu rahatsız edecek tarzda olan, emniyeti ilgilendiren olaylar
zâbıta : güvenlik güçleri
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...