Hem malûmdur ki, zindanda yüz cinayeti bulunan bir adam, nezarete memur zabit olsun, nefer olsun, her zaman onlarla görüşebilir. Halbuki bir senedir, hem âmir, hem nezarete memur hükûmet-i milliyece iki mühim zât, kaç defa odamın yanından geçtikleri halde, kat’â ve asla ne benimle görüştüler ve ne de halimi sordular. Ben evvel zannettim ki, adâvetlerinden yanaşmıyorlar. Sonra tahakkuk etti ki, evhamlarından, güya ben onları yutacağım gibi kaçıyorlar!

İşte şu adamlar gibi eczası ve memurları bulunan bir hükûmeti hükûmet diyerek merci tanıyıp müracaat etmek kâr-ı akıl değil, beyhude bir zillettir. Eski Said olsaydı, Antere gibi diyecekti:

مَاۤءُ الْحَياَةِ بِذِلَّةٍ كَجَهَنَّمَ - وَجَهَنَّمُ باِلْعِزِّ فَخْرُ مَنْزِلىِ 1
Eski Said yok. Yeni Said ise, ehl-i dünya ile konuşmayı mânâsız görüyor. “Dünyaları başlarını yesin! Ne yaparlarsa yapsınlar; mahkeme-i kübrâda onlarla muhakeme olacağız” der, sükût eder.

Adem-i müracaatımın sebeplerinden sekizincisi: “Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir adâvet olduğu” kaidesince, âdil olan kader-i İlâhî, lâyık olmadıkları halde meylettiğim şu ehl-i dünyanın zalim eliyle beni tâzip ediyor. Ben de bu azâba müstehakım deyip sükût ediyordum. Çünkü, Harb-i Umumîde gönüllü alay kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında, kıymettar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra, Hutuvât-ı Sitte gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbul’a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum. Şu beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim. İşte, onlar da bana o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusya’da, esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Zilletle ele geçen âb-ı hayat, tıpkı Cehennem gibidir. İzzetle Cehennem ise, medar-ı iftihar bir menzilim olur. Dîvânü Antera, (Takdim ve şerh: Mecîd Tarrâd), 135.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık
adem-i müracaat : başvurmama
âdil : adaletli
alay : genel olarak üç taburdan oluşan askerî topluluk
âmir : emreden
azâb : büyük sıkıntı, acı
beyhude : boşu boşuna
ecza : kısımlar, bölümler
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
esaret : esirlik
evham : vehimler, kuşkular, kuruntular
gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
güya : sanki
Hutuvât-ı Sitte : Altı Adım; İstanbul’u işgal eden İngilizlerin Müslüman halkı Osmanlı idaresinden soğutmak, kendisine bağlamak ve ümitsizlik aşılamak için yaydıkları hile ve şüpheleri gidermek için Bediüzzaman’ın yazdığı risale
hükûmet-i milliye : millî hükümet, idare
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kaide : düstur, prensip, kural
kâr-ı akıl : aklın kabul edeceği iş
kat’â : kesinlikle
kıymettar : kıymetli
mahkeme-i kübrâ : öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
malûm : bilinen
merci : başvurulacak, sığınılacak yer
meyletmek : eğilim göstermek
muhabbet : sevgi
muhakeme olma : yargılanma
mühim : önemli
müracaat : başvuru
müstehak : hak etmiş, lâyık
nefer : asker, er
netice : sonuç
nezaret : gözetim
suret : şekil, biçim
sükût : sessiz kalma, susma
tahakkuk : gerçekleşme
takdirât : takdirler, övgüler
tasallut : sataşma
tâzip : azap ve sıkıntı verme
zâbit : subay
zillet : alçaklık, aşağılık
Yükleniyor...