İftiraları yapan gizli düşmanların maksatlarından birisi de, Risale-i Nur okuyucularının, Kur’ân’a hizmet uğrunda Müslümanlık bağlarıyla birbirlerine görülmemiş bir şekilde sarılmış olarak tezahür eden ve bunlardan başka bir maksada mâtuf olmayan, sadece hürmet, şefkat ve sevgisinin ifadesi olan tesanüdünü kırmak ise, aldanıyorlar. Beyhude hiç uğraşmasınlar. Risale-i Nur’u okuyanların en gerisi, en âmîsi olan ben, onlara şöyle cevap veriyorum:

Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek Üstad Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.

Vatan ve milletimizin selâmeti namına, mühim bir hakikatı müsaadenizle arz ediyorum: Komünistlerin gizli plânlarından birisi de, halkı hükûmet aleyhine teşviktir. Bediüzzaman Said Nursî’yi hapse sokturmak ve eserlerini zararlı gibi göstermek için hükümet erkânına uydurma ihbarlar yapılmakla beraber, hiçbir ferdin inanmadığı menfî propagandalar yapılıyor. Bediüzzaman Said Nursî’nin bu asırda nâdir bir İslâm dâhîsi ve herbir cihette eşsiz bir şahsiyet olduğuna, bu millet senelerden beri o kadar inanmış ki, hakikî olan bu kanaati hiçbir propaganda çürütemiyor ve çürütemez.

Büyük bir Üstadın eserlerinden müstefid olmayı lütuf buyuran Cenâb-ı Hakka hamd ve senâlar ederim. İman, İslâmiyet dersi alarak büyük faidelere nâiliyetime sebep olan bir Üstada, bütün ruh u canımla medyunum. Senelerden beri sıkıntılar içerisinde eser yazarak gençliğimizi komünizm yemi olmakla ebedî haps-i münferitliğe mahkûm edilmekten kurtaran bir müstakîm Üstad için senelerce dünya hapsinde kalmaya hazırım.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
âmi : cahil, sıradan kimse
arz etmek : sunmak, ifade etmek
asır : yüzyıl
beyhude : boşu boşuna
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cenup : güney
cihet : yön, taraf
dâhî : son derece zeki, dehâ ve hikmet sahibi
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
erkân : ileri gelenler
fazilet : güzel ahlâk, erdem, üstün meziyet
ferd : birey, kişi
garp : batı
hakikat : doğru gerçek
hamd ve senâ : şükür ve övgü
haps-i münferit : tek başına hapis, hücre hapsi
hürmet : saygı
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kanaat : görüş, fikir, inanç
lütuf : iyilik, ihsan
mahkûm : hüküm giyen
makarr : kalınacak yer, merkez
mâtuf : ait olan
medyun : borçlu
menfî : olumsuz, negatif
muhafaza eden : koruyan
müsaade : izin
müstakîm : istikamet üzere olan, dosdoğru olan
müstefid : istifade etme, yararlanma
nâdir : eşine az rastlanan
nâiliyet : ermek, ulaşmak
nam : ad
ruh u can : ruh ve can, içtenlik
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
selâmet : esenlik, güven
şark : doğu
şefkat : acıyarak ve esirgeyerek sevme
şimal : kuzey
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tesanüd : dayanışma
teşvik : şevklendirme, cesaretlendirme
zira : çünkü
Yükleniyor...