Bu nümunelerden lâtif bir vakıabeyan ediyorum: Eskişehir Mahkemesinde makam-ı iddianın nasılsa bir sehiv neticesi, Risale-i Nur’un iman derslerine “Halkları ifsad ediyor” gibi bir tâbir ve sonradan o tâbirden vazgeçtiği halde, Risale-i Nur şakirtlerinden Abdürrezzak nâmında bir zât mahkemeden bir sene sonra demiş: “Hey bedbaht! Otuz üç âyât-ı Kur’âniye işârâtının takdirine mazhar ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) üç kerametinin ihbar-ı gaybîsiyle ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) kuvvetli bir tarzda ihbarıyla kıymet-i diniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesiyle beraber binler vatan evlâdını tenvir ve irşad eden ve imanlarını kuvvetlendiren ve ahlâklarını düzelten Risale-i Nur’un irşadlarına ‘ifsad’ diyorsun. Allah’tan korkmuyorsun, dilin kurusun!” demiş.

Şimdi, bu şakirdin haklı olarak bu sözünü makam-ı iddia gördüğü halde, “Said, etrafına fesat saçmış” tabirini insafınıza ve vicdanınıza havale ediyorum.

Makam-ı iddia, Risale-i Nur’un içtimaî derslerine ilişmek fikriyle, “Dinin tahtı ve makamı, vicdandır; hükme, kanuna bağlanmaz. Eskiden bağlanmasıyla içtimaî keşmekeşler olmuştur” dedi. Ben de derim ki: Din yalnız iman değil; belki amel-i salih dahi dinin ikinci cüz’üdür. Acaba katl, zina, sirkat, kumar, şarap gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde, her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Birinci Şuâ / Sonraki Risale: On Üçüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

amel-i salih : dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
beyan : açıklama, izah
cânib : yön, taraf
cüz’ : kısım, parça
daima : sürekli
fesat : bozgunluk
fevkalâde : olağanüstü
gazab-ı İlâhî : Allah’ın gazabı, kahrı
hafiye : gizli çalışan, ajan, casus
hayat-ı içtimaiye : toplumsal hayat
içtimaî : toplumsal, sosyal
ifsad etmek : bozmak
ihbar-ı gaybî : bilinmeyen gayb âleminden ve gelecekten haber verme
irşad : doğru yol gösterme
işârât : işaretler, belirtiler
kâfi : yeterli
katl : öldürme
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
kerametkârâne : kerametli, keramet göstererek
keşmekeş : karışıklık
kıymet-i diniye : dinî değer
lâtif : güzel, hoş, şirin
makam-ı iddia : iddia makamı
mazhar : nail olma, erişme
mukayese : kıyaslama
nâmında : adında
nefis : kişinin kendisi
nümune : örnek, misal
risale : mektup, kitapçık
sehiv : yanılma, şaşırma
serkeş : başkaldıran, isyan eden
sirkat : hırsızlık
şakirt : talebe, öğrenci
tabir : ifade, açıklama
tahakkuk : gerçekleşme
takdir : beğendiğini dile getirme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
tevehhüm : olmayan birşeyi varsaymak
vakıa : olay
zarfında : içinde
zina : İslâmın haram saydığı nikâhsız cinsel ilişki, fuhuş
Yükleniyor...