Dördüncü Nokta: Risale-i Nur beraet etmezse ve benim müdafaatım nazara alınmazsa, faidesiz, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak. Vahdet-i mesele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız; yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür’etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil’iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi istimal eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm’i sevk ettikleri halde, onu ve Şeyh Abdülbâki’yi ve bana ara sıra itiraz eden Şeyh Süleyman’ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanaat-i vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eskişehir’de dahi etmedi.

Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir’de tecrübe ile kat’î anladık ki, biz, vahdet-i mesele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyade güvendiğim ve itimad ettiğim, sizlerdiniz. Bazı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul’dan gelen Kâmil ve Sıddık Hocalar ve Kastamonu vilâyetinde fevkalâde sadakat gösteren zâtları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azap içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdafaatım tâ Ankara’ya gitse ve medar-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını vermek ihtimalini, hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman’ı nefyeden ve Yeşil Şemsi’yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i diniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara taraftarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak ihtimalini de, hem Risale-i Nur’un tesettür perdesinden çıkıp gayet büyük ve umumî bir meselede kendi kendine merkezlerinde mübarezesi zamanında şakirtlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlûp olmaz bir hakikata bağlandıklarını mütereddit ve mütehayyir ehl-i imana göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız. Sakın, sakın birbirinizin kusuruna bakmayın. Hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Şuâ / Sonraki Risale: On Dördüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azap : acı, sıkıntı, ceza
bid’a : aslen dinde olmayıp sonradan ortaya çıkan ve dine zarar verici yeni âdet ve uygulamalar
bil’iltizam : kendini zorunlu tutarak
bilfiil : fiilen, uygulamada
cihet : yön, taraf
cür’etkâr : cesur
fevkalâde : olağanüstü
gayet : son derece
haysiyetiyle : özelliğiyle
ifşaat : duyurmalar, gizli şeyleri açığa çıkarmalar
ilhad : dinsizlik, inkâr
istimal : kullanma
itimad : güven
kanaat-i vicdaniye : vicdanî kanaat, görüş
kat’î : kesin olarak
küfr-ü mutlak : tam bir küfür, inkâr; hiçbir kutsal değere inanmama
maatteessüf : ne yazık ki
mâbeyninizde : aranızda
medar-ı nazar : göz önünde bulundurulan
meşveret : fikir alışverişi yapma
mübareze : karşı koyma, çarpışma
müdafaa : savunma
müdafaat : savunmalar
münasebet : bağlantı, ilişki
nefyetmek : sürmek, sürgün etmek
perişaniyet : perişanlık
sadakat : bağlılık, sebat
safdil : saf kalpli, kolay aldanan
salâbet-i diniye : dinin emirlerini korumada ve uygulamada ciddiyet ve sağlamlık
suret : görüntü, şekil
şakirt : talebe, öğrenci
tahattur : hatırlama
tahliye : serbest bırakılma
tesanüd : dayanışma
tesettür : örtünme, gizlenme
umumî : genel, herkese ait
vahdet-i mesele : mesele, dâvâ birliği
vilâyet : il
zâil olmak : geçip gitmek, yok olmak
zaptetmek : kayıtlara geçmek
ziyade : çok
Yükleniyor...