Aziz, sıddık kardeşlerim; Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsizlikle ittiham etmemek için, bir hakikati beyan etmek ihtar edildi.

Ben bir zaman enãniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir surette nefs-i emmâreden şikâyet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat’î bildim ki, âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevabdar devamı için, nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikâyet ederler.

Hem mânevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zâtlara verilen büyük bir ihsan-ı İlâhîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyade biçare ve müflis telâkki etmeleri gösteriyor ki, avâmın nazarında medar-ı kemâlât zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envâr, o mânevî kıymet ve makamlara medar ve mihenk olamaz. Sahabelerin bir saati, başka velîlerin bir gün, belki bir çilesi kadar kıymeti olduğu halde, keşif ve mânevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her Sahabede olmaması, bu hakikati ispat ediyor.

İşte, kardeşlerim, dikkat ediniz, sizin nefs-i emmâreniz, kıyas-ı binnefs cihetinde, su-i zan noktasında sizleri aldatmasın, Risale-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelendirmesin.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Şuâ / Sonraki Risale: On Dördüncü Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
aziz : çok değerli, izzetli
beyan : açıklama
biçare : çaresiz
cihazat : cihazlar, donanımlar
çile : dervişlerin bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün
düstur : kâide, kural
ecza : cüzler, bütünü oluşturan parçalar
enâniyet : benlik, gurur
envâr : nurlar, ışıklar
evliya : Allah dostları, velîler
ezvâk : zevkler, lezzetler
fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk; baştan çıkarma, kargaşa
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hâdise : olay
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hâlât : durumlar, haller
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
hissiyat : duygular, hisler
ihsan-ı İlâhî : Allah’ın ihsanı, ikramı, bağışı
ihsas : hissettirme
ihtar : hatırlatma
işarât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın işaretleri
ittiham : suçlama
kat’î : kesin olarak
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiiller
keşif : kalb gözüyle görme, manevî âlemlere ait bazı olayları ve hakikatleri görme
küllî : genel, kapsamlı
mazhariyet : erişme ve nail olma hali
medar : sebep, vesile
medar-ı kemâlât : mükemmellik sebebi, vesilesi
meziyet : üstün özellik
mihenk : ölçü
misal : benzer, örnek
mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba harcama
mücahede-i nefsiye : nefis mücadelesi
müflis : iflas etmiş
müteaddit : bir çok, çeşitli
müteşâbih (hadîs) : mânâsı tamamen anlaşılmayan, te’vil ve yoruma açık hadîs
nazar : bakış, dikkat
nefs : insanın kendisi
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden güç
sadâkat : bağlılık, doğruluk
safahât : safhalar, gelişmeler
sahabe : Hz. Peygamber’i (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar
sevabdar : sevaplı
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : biçim, şekil
te’vil : yorum
telâkki etmek : kabul etmek, anlamak
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
vâris : mirasçı
ziyade : çok
Yükleniyor...