Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahmân-ı Rahîmin hazine-i gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzulüyle

وَهُوَ الَّذِى يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَاقَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُ 1

âyetini maddeten tefsir ediyor.

Sonra ra’dı dinler ve berke (şimşeğe) bakar, görür ki: Bu iki hâdise-i acîbe-i cevviye tam tamına 2 وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ ve
3 يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلاَبْصَارِ âyetlerini maddeten tefsir etmekle beraber, yağmurun gelmesini haber verip, muhtaçlara müjde ediyorlar.

Evet, hiçten, birden harika bir gürültüyle cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvarî pamukmisâl ve dolu ve kar ve su tulumbası hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle baş aşağı gafil insanın başına tokmak gibi vuruyor, “Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa’al ve kudretli bir Zâtın hârika işlerine bak. Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Herbirisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar” diye ihtar ediyorlar.

İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde, bulutu teshirden, rüzgârı tasriften, yağmuru tenzilden ve hâdisât-ı cevviyeyi tedbirden terekküp eden bir hakikatın yüksek ve âşikâr şehadetini işitir, “Âmentü billâh” der.

Birinci Makamın İkinci Mertebesinde

لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الَّذِى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِهِ: اَلْجَوُّ بِجَمِيعِ مَا فِيهِ، بِشَهَادَةِ عَظَمَةِ إِحَاطَةِ حَقِيقَةِ: اَلتَّسْخِيرِ، وَالتَّصْرِيفِ، وَالتَّنْزِيلِ، وَالتَّدْبِيرِ، الْوَاسِعَةِ الْمُكَمَّلَةِ بِالْمُشَاهَدَةِ. 4

fıkrası, bu yolcunun cevve dair mezkûr müşahedatını ifade eder. İHTAR

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “İnsanlar ümitsizliğe düştüklerinde yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan da Odur. O, kullarını gözetip koruyan ve her türlü övgüye lâyık olandır.” Şûrâ Sûresi, 42:28.
2 : “Gök gürültüsü Onu hamd ederek, tesbih eder.” Ra’d Sûresi, 13:13.
3 : “Şimşeğin parıltısı ise neredeyse gözleri alıverir.” Nur Sûresi, 24:43.
4 : Allah’tan başka ilâh yoktur. O Vâcibü’l-Vücud ki, vüs’at ve mükemmeliyeti bilmüşahede görünen teshir ve tasrif ve tenzil ve tedbir hakikatlerinin azamet-i ihatasının şehadetiyle, cevv-i semâ bütün içindekilerle beraber Onun vücub-u vücuduna delâlet eder.
İHTAR : Birinci Makamda geçen otuz üç mertebe-i tevhidi bir parça izah etmek isterdim. Fakat şimdiki vaziyetim ve halimin müsaadesizliği cihetiyle, yalnız gayet muhtasar burhanlarına ve meâlinin tercümesine iktifaya mecbur oldum. Risale-i Nurun otuz belki yüz risalelerinde bu otuz üç mertebe, delilleriyle, ayrı ayrı tarzlarda, herbir risalede bir kısım mertebeler beyan edildiğinden, tafsili onlara havale edilmiş.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Âmentü billâh : “Allah’a iman ettim”
âşikâr : ap açık
ayn-ı rahmet : rahmetin tâ kendisi
berk : şimşek, yıldırım
cevv : hava, gök boşluğu
dağvarî : dağ gibi
fa’al : dilediği şeyi dilediği gibi ve mükemmel bir şekilde devamlı yapan
fevkalâde : olağanüstü
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan kimse
garabet : gariplik, hayret vericilik
hâdisât-ı cevviye : gökyüzündeki olaylar
hâdise-i acîbe-i cevviye : gök boşluğundaki şaşırtıcı olay, hâdise
hakikat : doğru gerçek
hazine-i gaybiye-i rahmet : Allah’ın görünmeyen rahmet hazinesi
hikmetli : yerli yerinde, anlamlı ve bir gayeye yönelik olarak
ihtar etmek : hatırlatmak
istihdam : çalıştırma, kullanma
kudretli : güç ve iktidar sahibi
Müdebbir-i Hakîm : herşeyi hikmetle yaratan ve herşeyi idare eden Allah
nar : ateş
nüzul : inme
pamukmisâl : pamuk gibi
ra’d : gök gürültüsü
Rahmân-ı Rahîm : rahmet ve merhameti herşeyi kapladığı gibi herbir varlık üzerinde de tecellî eden
şehadet : şahitlik, tanıklık
tasrif : bir şeyi bir yöne çevirmek, yönlendirmek, istediği şekilde kullanma ve idare etme
tedbir : çekip çevirme, idare etme
tefsir etmek : açıklamak, yorumlamak
tenzil : indirme
terekküp etmek : birleşmek, meydana gelmek, oluşmak
teshir : boyun eğdirme
zulmet : karanlık
Yükleniyor...