Sonra, o seyahat-i fikriyeye alışan o mütefekkir misafire, küre-i arz lisan-ı hâliyle diyor ki: “Gökte, fezada, havada ne geziyorsun? Gel, ben sana aradığını tanıttıracağım. Gördüğüm vazifelerime bak ve sahifelerimi oku.” O da bakar, görür ki:

Arz, meczup bir Mevlevî gibi iki hareketiyle günlerin, senelerin, mevsimlerin husulüne medar olan bir daireyi, haşr-i âzamın meydanı etrafında çiziyor. Ve zîhayatın yüz bin envâını bütün erzak ve levazımatlarıyla içine alıp feza denizinde kemâl-i muvazene ve nizamla gezdiren ve güneş etrafında seyahat eden muhteşem ve musahhar bir sefine-i Rabbâniyedir.

Sonra sahifelerine bakar, görür ki: Bablarındaki herbir sahifesi, binler âyâtıyla arzın Rabbini tanıttırıyor. Umumunu okumak için vakit bulamadığından, yalnız birtek sahife olan zîhayatın bahar faslında icad ve idaresine bakar, müşahede eder ki:

Yüz bin envaın hadsiz efradlarının suretleri, basit bir maddeden gayet muntazam açılıyor ve gayet rahîmâne terbiye ediliyor ve gayet mu’cizâne bir kısmının tohumlarına kanatçıklar verip, onları uçurmak suretiyle neşrettiriliyor ve gayet müdebbirâne idare olunuyor ve gayet müşfikâne iaşe ve it’am ediliyor ve gayet rahîmâne ve rezzâkâne hadsiz ve çeşit çeşit ve lezzetli ve tatlı rızıkları, hiçten ve kuru topraktan ve birbirinin misli ve farkları pek az ve kemik gibi köklerden, çekirdeklerden, su katrelerinden yetiştiriliyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : dünya
âyât : âyetler, deliller
bab : kitabın bölümü
beyan etmek : açıklamak
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
cevv : hava, gök boşluğu
cihet : şekil, yön
efrad : fertler, bireyler
envâ : neviler, türler
erzak : rızıklar
fasl : mevsim
feza : uzay
fıkra : parça, kısım
gayet : son derece
hadsiz : sınırsız
haşr-i âzam : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
havale edilmek : gönderilmek, bırakılmak
husul : meydana gelme, ortaya çıkma
iaşe : besleme, yedirip içirme
icad : var etme, yaratma
ihtar : hatırlatma
iktifa : yetinme
it’am etmek : yedirmek
izah etmek : açıklamak
kemâl-i muvazene : tam ve kusursuz ölçü, denge
küre-i arz : yerküre, dünya
levâzımât : gerekli olan şeyler
lisan-ı hâl : hâl ve durumun ifade edişi
meczup : cezbeye kapılmış, kendinden geçmiş
medar : sebep, vesile, eksen, yörünge
mertebe-i tevhid : Allah’ın bir olduğunu gösteren mertebe
mezkûr : adı geçen
misl : benzer
mu’cizane : mu’cizeli bir şekilde
muhtasar : kısa, özet
muntazam : düzenli, intizamlı
musahhar : boyun eğdirilmiş, emre verilmiş
müdebbirâne : tedbirli bir şekilde, herşeyi önceden düşünerek
müşahedat : gözlemler
müşahede etmek : seyretmek, gözlemlemek
müşfikane : şefkatli bir şekilde
mütefekkir : düşünen, tefekkür eden
neşrettirmek : yaymak, yaydırmak
nizam : düzen
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
rahîmâne : merhametli bir şekilde
rezzâkane : muhtaç olanlara rızıklarını vererek
risale : mektup, küçük çaplı kitap; Risale-i Nur Külliyatından her bir bölüm
sefine-i Rabbâniye : herşeyi terbiye ve idare eden Allah’ın bir gemi gibi yaratarak uzayda gezdirdiği dünya
seyahat-i fikriye : düşünceye yapılan yolculuk
suret : biçim, şekil
tafsil : ayrıntı, detaylı açıklama
umum : bütün, genel
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...