Ve tevatürü ve ispatta tevafuku ve tesanüdü ve tetabuku öyle bir hüccettir ve öyle bir kuvvettir ki, dünyada hiçbir kuvvet karşısına çıkamaz ve hiçbir şüphe ve tereddüdü bırakmaz. Ve imanın erkânında umum enbiyayı (aleyhimüsselâm) tasdik dahi dahil olması, o tasdik büyük bir kuvvet menbaı olduğunu anladı, onların derslerinden çok feyz-i imanî aldı. İşte, bu yolcunun mezkûr dersini ifade mânâsında, Birinci Makamın Sekizinci Mertebesinde,

لاَۤ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ الَّذِى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِهِ فِى وَحْدَتِهِ: إِجْمَاعُ جَمِيعِ اْلاَنْبِيَاءِ، بِقُوَّةِ مُعْجِزَاتِهِمِ الْبَاهِرَةِ، الْمُصَدِّقَةِ الْمُصَدَّقَةِ 1

denilmiş.

Sonra imanın kuvvetinden ulvî bir zevk-i hakikat alan o seyyah-ı talip, enbiya aleyhimüsselâmın meclisinden gelirken, ulemanın ilmelyakîn suretinde kat’î ve kuvvetli delillerle, enbiyaların (aleyhimüsselâm) dâvâlarını ispat eden ve asfiya ve sıddîkîn denilen mütebahhir, müçtehid muhakkikler, onu dershanelerine çağırdılar. O da girdi, gördü ki: Binlerle dâhi ve yüz binlerce müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik, kıl kadar bir şüphe bırakmayan tetkikat-ı amîkalarıyla, başta vücub-u vücud ve vahdet olarak müsbet mesâil-i imaniyeyi ispat ediyorlar.

Evet, istidatları ve meslekleri muhtelif olduğu halde usul ve erkân-ı imaniyede onların müttefikan ittifakları ve herbirisinin kuvvetli ve yakînî burhanlarına istinadları öyle bir hüccettir ki, onların mecmuu kadar bir zekâvet ve dirayet sahibi olmak ve burhanlarının umumu kadar bir burhan bulmak mümkün ise, karşılarına ancak öyle çıkılabilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’tan başka ilâh yoktur. O Allah ki, bütün enbiyanın, tasdik edici ve tasdike mazhar mu’cizât-ı bâhirelerinin kuvvetiyle ittifakları, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aleyhimüsselâm : Allah’ın selamı onların üzerine olsun
asfiya : hem velî, hem âlim olan büyük zâtlar
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
dâhi : deha sahibi, üstün zekâ ve hikmet sahibi
dirâyet : zekâ, bilgi, kavrayış
ehl-i tahkik : gerçeği delilleriyle bilen âlimler
enbiya : nebiler, peygamberler
erkân : esaslar, temel unsurlar
erkân-ı imaniye : imanın esasları, şartları
feyz-i imanî : imanın bereketi
hüccet : güçlü delil, kanıt
ilmelyakin : ilmî ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin olarak bilme
istidat : kàbiliyet, yetenek
istinad : dayanma, güvenme
ittifak : birleşme, birlik
kat’î : kesin olarak
mecmu : bütün, genel
mesâil-i imaniye : imana ait meseleler
mezkûr : adı geçen
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
müçtehid : âyet ve hadîsler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kàbiliyetine sahip olan
müdakkik : dikkatli bir şekilde araştıran, inceleyen
müsbet : ispat edilen
mütebahhir : ilmi derin olan, çok bilgili
müttefikan : birleşerek, fikir birliğiyle
seyyah-ı tâlip : öğrenmek için seyahat eden
sıddıkîn : daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar
suret : biçim, şekil
tasdik : doğrulama, kabul etme
tereddüt : şüphe, kuşku, kararsızlık içinde olma
tesanüd : dayanışma
tetabuk : uygunluk
tetkikat-ı amîka : ince tetkikler, derin ve kapsamlı araştırmalar
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tevatür : güvenilir insanların birbirlerine anlatarak getirdikleri kesin haber
ulema : âlimler
ulvî : yüce, büyük
umum : bütün, genel
vahdet : birlik
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
yakinî : şüphe edilmeyecek derece kesinlik
zekâvet : zeki oluş, keskin zihin
zevk-i hakikat : doğruya ve gerçeğe ulaşma zevki
Yükleniyor...