Sonra, pür-merak ve pür-iştiyak o misafir, âlem-i şehadet ve cismânî ve maddî cihetinde ve mahsus taifelerin dillerinden ve lisan-ı hallerinden ders aldığından, âlem-i gayb ve âlem-i berzahta dahi mütalâa ile bir seyahat ve bir taharri-i hakikat arzu ederken, her taife-i insaniyede bulunan ve kâinatın meyvesi olan insanın çekirdeği hükmünde bulunan ve küçüklüğüyle beraber, mânen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve münevver akılların, selim ve nuranî kalblerin kapısı açıldı. Baktı ki, onlar, âlem-i gayb ve âlem-i şehadet ortasında insanî berzahlardır; ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, insana nisbeten o noktalarda oluyor gördüğünden, kendi akıl ve kalbine dedi ki:

“Gelin, bu emsalinizin kapısından hakikate giden yol daha kısadır. Biz öteki yollardaki dillerden ders aldığımız gibi değil, belki iman noktasındaki ittisaflarından ve keyfiyet ve renklerinden mütalâamızla istifade etmeliyiz.” dedi, mütalâaya başladı. Gördü ki:

İstidatları gayet muhtelif ve mezhepleri birbirinden uzak ve muhalif olan umum istikametli ve nurlu akılların iman ve tevhiddeki ittisafkârâne ve râsihâne itikadları, tevafuk ve sebatkârâne ve mutmainâne kanaat ve yakînleri tetabuk ediyor. Demek, tebeddül etmeyen bir hakikate dayanıp bağlanmışlar. Ve kökleri, metin bir hakikate girmiş, kopmuyor. Öyle ise, bunların nokta-i imaniyede ve vücub ve tevhidde icmâları, hiç kopmaz bir zincir-i nuranîdir ve hakikate açılan ışıklı bir penceredir.

Hem gördü ki: Meslekleri birbirinden uzak ve meşrepleri birbirine mübayin olan o umum selim ve nuranî kalblerin erkân-ı imaniyedeki müttefikane ve itminankârâne ve müncezibâne keşfiyat ve müşahedatları birbirine tevafuk ve tevhidde birbirine mutabık çıkıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
berzah : geçit, aralık
cihet : taraf, yön
emsal : benzerler, örnekler
erkân-ı imaniye : imanın esasları, şartları
gayet : son derece
hakikat : doğru gerçek
icmâ : fikir birliği
inbisat : genişleme, yayılma
istidat : kàbiliyet, yetenek
istifade etmek : faydalanmak
istikametli : doğru yolda olan
itikad : inanma
itminankârâne : tam inanarak
ittisaf : vasıflanma
ittisafkârâne : güzel bir şekilde niteleyen ve tanıtan
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
keşfiyat : keşifler; mânevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme
keyfiyet : durum, temel nitelik, özellik
lisan-ı hal : hal ve beden dili
mânen : mânevî olarak
meşrep : mânevî haz ve feyiz alınan yol
mezhep : yol, usül, dinde tutulan yol
muamele : davranış, iş
muhalif : aykırı, zıt
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
mukàbil : karşılık
mutabık : uygun
mutmainâne : şüphesiz bir şekilde
mübayin : farklı, ayrı
müncezibâne : kendini kaptırarak
münevver : aydın, nurlanmış
müstakim : doğru yolda olan
müşahedat : gözlemleme, görme
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
mütemessil : içinde yansıyan, rengiyle renklenen
müttefikane : ittifak ederek, birleşerek
nisbeten : kıyasla, oranla
nokta-i imaniye : imanî nokta
nuranî : nurlu, aydınlanmış
pür-iştiyak : çok istekli
pür-merak : çok meraklı
râsihâne : sağlam bir şekilde
sebatkârâne : kararlılıkla
selim : sağlam, temiz
taharri-i hakikat : gerçeği araştırma, inceleme
taife : grup, topluluk
taife-i insaniye : insan taifesi, topluluğu
tebeddül etmek : başkalaşmak, değişmek
tetabuk : uygunluk
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
umum : bütün, genel
vâsıl : ulaşan, kavuşan
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
yakîn : kesin ve doğru bilgi
zincir-i nuranî : nurlu zincir, mânevî bağ
Yükleniyor...