Şöyle ki: Meselâ ve faraza, harika ve cihangir bir zât, dört yüz bin ayrı ayrı milletlerden, taifelerden bir ordu teşkil etse, her milletin ve her taifenin neferlerine ait elbiselerini, hem silahlarını, hem yemeklerini, hem talimat, hem terhisatlarını, hem hidematlarını birbirinden ayrı ayrı, hem çeşit çeşit olarak bütün o muhtelif cihazatı noksansız, kusursuz, yanlışsız, hatasız, vakti vaktine, gecikmeden, karıştırmadan, kemâl-i intizamla ve gayet mükemmel bir tarzda o mu’cizatlı kumandan verse, elbette o gayet geniş ve karışık ve ince ve muvazeneli ve kesretli ve adaletli idareye, o harika kumandanın fevkalâde kudretinden başka hiçbir sebep elini uzatamaz. Eğer uzatsa, muvazeneyi bozar ve karıştırır.

Aynen öyle de, gözümüzle görüyoruz ki, bir dest-i gaybî her baharda dört yüz bin muhtelif nevilerden mürekkep bir muhteşem orduyu icad edip idare ediyor. Kıyamete nümune olan güz mevsiminde, o dört yüz binden üç yüz bin nebatî ve hayvanî nevilerini, vefatlar suretinde ve mevtler namında terhis edip vazifelerinden paydos ediyor. Ve haşir ve neşre nümune olan baharda haşr-i âzamın üç yüz bin misalini birkaç hafta zarfında kemâl-i intizamla inşa edip, hattâ birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yani kendini ve yapraklarını ve çiçeklerini ve meyvelerini, gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten sonra, o dört yüz bin envâa bâliğ olan ordu-yu Sübhânînin her nev’e, her taifeye mahsus ve münasip ayrı ayrı rızıklarını ve çeşit çeşit müdafaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve ayrı ayrı talimlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihazat ve levazımatlarını, kemâl-i intizamla, sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden, vakti vaktine vermekle kemâl-i rububiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde vahdâniyetini ve ehadiyetini ve ferdiyetini ve nihayetsiz iktidarını ve hadsiz rahmetini ispat ederek, bu tevhid fermanını zemin yüzünde, her bahar sahifesinde, kalem-i kaderle yazar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Altıncı Şuâ / Sonraki Risale: Dokuzuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâliğ : erişen, ulaşan
cihangir : kahraman
cihazat : cihazlar, âletler
dest-i gaybî : görünmeyen el
ehadiyet : Allah’ın birliğinin her bir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi
envâ : türler
faraza : varsayalım ki
ferdiyet : bir ve tek olma
fevkalâde : olağanüstü
gayet : son derece
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık
haşir : toplanma
haşr-i âzam : öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hayvanî : hayvansal
hidemât : hizmetler, vazifeler
hikmet : her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
icad etmek : yoktan yaratmak, var etmek
iktidar : güç ve kudret
inşa etmek : farklı şeylerden bir varlığı yaratmak, vücuda getirmek
kemâl-i intizam : mükemmel bir düzen
kemâl-i intizam : tam ve mükemmel bir düzen
kemâl-i rububiyet : Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mükemmelliği
kesretli : çok sayıda
kudret : güç ve iktidar
levazımat : gerekli olan şeyler
libas : elbise
mahsus : has, özel
mevt : ölüm
mu’cizatlı : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakacak özelliklere sahip
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
muvazene : denge
muvazeneli : dengeli
münasip : uygun
mürekkep : farklı şeylerin bir araya gelmesiyle oluşan, birleşik
nebâtî : bitkisel
nefer : asker, er
neşir : yayılma; kıyametten sonra haşir meydanında toplanan insanların tekrar dağılması, yayılması
nevi : çeşit, tür
neviler : türler
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
nümune : örnek, misal
ordu-yu Sübhanî : her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah’ın bir ordu gibi yaratıp sevk ettiği varlıklar
sehivsiz : hatasız
suret : biçim, şekil
taife : grup, topluluk
talim : eğitim
terhis : görevini bitirenlerin salıverilmesi
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz oluşu ve ortağının bulunmayışı
zarfında : içinde
Yükleniyor...