3. Yahut cumhurun nazarını, ehl-i tarikatın yaptığı gibi, o hicabın fevkine çıkararak, üstünde Kur’ân’ı gösterip, Kur’ân’ın hâlis malını yalnız ondan istemek ve bilvasıta olan ahkâmı vasıtadan aramaktır. Bir âlim-i şeriatın va’zına nisbeten, bir tarikat şeyhinin va’zındaki olan halâvet ve câzibiyet bu sırdan neş’et eder.

Umur-u mukarreredendir ki, efkâr-ı âmmenin birşeye verdiği mükâfat, gösterdiği rağbet ve teveccüh, ekseriya o şeyin kemâline nisbeten değildir; belki ona derece-i ihtiyaç nispetindedir. Bir saatçinin bir allâmeden ziyade ücret alması bunu teyid eder.

Eğer cemaat-i İslâmiyenin hâcât-ı zaruriye-i diniyesi bizzat Kur’ân’a müteveccih olsa idi, o Kitab-ı Mübîn, milyonlarca kitaplara taksim olunan rağbetten daha şedit bir rağbete, ihtiyaç neticesi olan bir teveccühe mazhar olur ve bu sûretle nüfus üzerinde bütün mânâsıyla hâkim ve nâfiz olurdu. Yalnız tilâvetiyle taberrük olunan bir mübarek derecesinde kalmazdı.

Bununla beraber, zaruriyat-ı diniyeyi, mesail-i cüz’iye-i fer’iye-i hilâfiye ile mezc edip, ona tâbi gibi kılmakta büyük bir hatar vardır. Zira Musavvibenin HAŞİYE muhalifi olan Tahtiecilerden biri der ki: “Mezhebim haktır; hatâ ihtimali var. Başka mezhep hatâdır; sevaba ihtimali var.”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : “Dört mezhep de haktır. Füruatta hak taaddüd eder” diyenlere ilm-i usul ıstılahınca Musavvibe denir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm : hükümler, esaslar
âlim-i şeriat : şeriat âlimi
allâme : büyük âlim
bilvasıta : vasıtalı olarak
câzibiyet : çekicilik
cemaat-i İslâmiye : İslâmî cemaat, Müslüman toplumlar
cumhur : halk
cumhur-u avam : uzman olmayan halk topluluğu
derece-i ihtiyaç : ihtiyaç derecesi
efkâr-ı âmme : kamuoyu, halkın genel düşüncesi
ehl-i tarikat : tarikata mensup olanlar
ekseriya : çoğunlukla
fevkine çıkma : üzerine çıkma, yükselme
füruat : bir asıldan çıkan dallar; esasla ilgili olmayan meseleler
hâcât-ı zaruriye-i diniye : dinen yapılması ve karşılanması zorunlu olan ihtiyaçlar
hak : doğru
hâkim : egemen, sözünü geçiren
halâvet : tatlılık
hâlis : katıksız, saf, duru
hatar : tehlike
hicab : örtü, perde
ıstılah : kelimeye sözlük anlamının dışında yüklenen özel anlam
ilm-i usul : bir işin nasıl yapılacağının yöntemini gösteren ilim, metodoloji, yöntembilim
imtizaç etme : birleşme, kaynaşma
kemâl : olgunluk, mükemmellik
Kitab-ı Mübin : herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur’ân-ı Kerim
mazhar olma : bir nimete kavuşma, elde etme
mesail-i cüz’iye-i fer’iye-i hilâfiye : ihtilaf konusu olan, hakkında farklı görüş belirtilebilen cüz’î (bireylerle ilgili) ve fer’î (imanla ilgili olmayan, amellerle ilgili) meseleler
mezc etme : kaynaştırma
mezheb : dinde tutulan yol
muhalif : aykırı, zıt, karşıt
mükâfat : ödül
müteveccih : yönelmiş
nâfiz : etkili; istediğini yaptırabilen, nüfuz sahibi
nazar : dikkat, bakış
ne’şet etme : kaynaklanma
nisbeten : kıyasla, oranla
nispetinde : oranında, ölçüsünde
nüfus : nefisler; kişiler
rağbet : ilgi, alâka, istek, düşkünlük
sevab : doğru, isabetli
sûret : biçim, şekil
şedit : çok şiddetli
şeyh : bir tarîkatın kurucusu veya başı
taaddüd etmek : çoğalmak, birden fazla olmak
Tahtieci : “Doğru bir tanedir, fazla olmaz” diyerek muhataplarının görüşlerini hatâlı bulan kimselere metodoloji ilminde Tahtieci denir
taksim olunan : bölüştürülen
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
teberrük : birşeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek; sevabına hissedar olma
teveccüh : ilgiyle, hoşlanarak yönelme
teveccüh : yönelme
teyid etme : onaylama
tilâvet : okuma
umur-u mukarrere : kesin hatlarıyla ortaya konulmuş meseleler, konular ve işler
va’z : cemaati irşad amacıyla Kur’ân ve hadisleri yorumlayarak yapılan konuşma
zaruriyat : Kur’ân ve Sünnette hükmü açıkça belirtilmiş olan ve yapılması ve uyulması dinen zorunlu olan ameller ve emirler
zaruriyat-ı diniye : dince yapılması zorunlu olan işler, dinî esaslar
ziyade : fazla
Yükleniyor...