İfade-i Meram

Bazı âyâtı düşünürken, bazı nükteler kalbime hutur ederek nota sûretinde kaydettim. Elfazca zengin değilim, israfı da sevmem, teşrifatçı elfâzı beğenmem, îcâzımdan darılma.
1 خُذْ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ أَحْسَنَهُ kaidesiyle, sana hoş gelen şeyleri al; sana hoş görünmeyeni bana bırak, ilişme!..
Said

2 اَلَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
HAŞİYE
Kur’ân, sâlihat’ı mutlak, müphem bırakıyor. Çünkü ahlâk ve faziletler, hüsün ve hayır çoğu nisbîdirler. Nev’den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir. Meselâ, cesaret, sehavet, erkekte gayret, hamiyet ve muavenete sebeptir. Kadında, nüşuza, vakahate, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir. Meselâ, zayıfın kavîye karşı izzet-i nefsi, kavîde tekebbür olur. Kavînin zayıfa karşı tevazuu, zayıfta tezellül olur. Meselâ, bir ulü’l-emir, makamındaki ciddiyeti vakar, mahviyeti zillettir. Hânesinde ciddiyeti kibir, mahviyeti tevazudur.

Meselâ, tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir. Terettüb-ü neticede tevekküldür. Semere-i sa’yine, kısmetine rıza kanaattir; meyl-i sa’yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa, dûnhimmetliktir. Meselâ, fert, mütekellim-i vahde olsa; müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir. Mütekellim-i maa’l-gayr olsa hıyanet olur. Meselâ, bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez. Millet namına tefahur eder, hazm-ı nefs edemez. Her birinde birer misâl gördün; istinbat et.

Madem ki, Kur’ân, bütün tabakata, bütün a’sârda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir. Hem nisbî hüsün, hayır çoktur. Sâlihât’taki ıtlakı, beliğâne bir îcâz-ı mutnebdir. Beyanda sükûtu, geniş bir sözdür.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her şeyin en güzelini ve hoş olan yönünü al.
HAŞİYE : Yalnız ıtlakın nüktesini beyan eder.
2 : ”İmân edip güzel işler yapanlar.” Ra’d Sûresi, 13:29.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyât : âyetler, deliller
cemaat : toplum, topluluk
cihet : yön
elfaz : lâfızlar, sözler
fazilet : güzel ve üstün özellik
gayret : hamiyet, şeref, haysiyet; çok çalışma
hamiyet : din gibi mukaddes değerleri, aile ve vatanı koruma duygusu ve gayreti
a’sâr : asırlar, yüzyıllar
âkıbet : netice, son
amel-i sâlih : dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş
beliğâne : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beyan : açıklama, anlatım
dûnhimmetlik : gayretsizlik, düşük himmet
ekseriya : genellikle, çoğunlukla
emâre-i hadsiye : bir anda neticeye ulaştıran işaret
hadsen : kesin ve hızlı sezgiyle
hâne : ev
hayır : iyilik, faydalı ve sevaplı amel, iş
hazm-ı nefs : nefsini kırma, sabredip sindirme
hıyanet : hainlik
hitab-ı ezelî : ezelden gelen hitap
hususî : özel
hüsün : güzellik
ıtlak : bir konuda sınır belirlememe, genel olarak ifade etme
îcâz-ı mutneb : az sözle çok mânâlar ifade etme; bir kelime veya sözün çağrıştırdığı bütün mânâları, açıklama yapmamak sûretiyle kastetme
ikab : azap verme, cezalandırma; âhiret azabı
iktifâ etme : olanla yetinme, yeterli bulma
istinbat etme : birşeyden gizli, ince bir mânâ veya bir hüküm çıkarma
kâffe-i ahvâl : bütün hâller, durumlar ve özellikler
kanaat etme : kısmetine razı olma, göz tokluğu
kesret : çokluk
mahviyet : tevazu, alçak gönüllülük
mâsiyet : günah, isyan
mevcud : var olan
meyl-i sa’y : çalışma eğilimi, isteği
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
münasebet-i tabiiye : tabiî münasebet, alâka; doğal bir bağ, ilgi
müncer olma : sonuçlanma
müsamaha : hoşgörü
mütekellim-i maa’l-gayr : kendi ile beraber başkaları adına da konuşan
mütekellim-i vahde : birinci tekil şahıs, “ben”, yalnız kendisi
namına : adına
netice-i seyyie : kötü sonuç, günahın neticesi
nisbî : kıyaslama ile olan, göreceli
rızâ : râzı olma, memnuniyet
sâlihat : dine uygun, dinin emrettiği iyi ve yararlı işler
semere-i sa’y : çalışmanın meyvesi, neticesi
sükût : susma, konuşmama
şâmil : kapsayıcı, kapsamlı
tabakat : tabakalar, dereceler; halkın farklı kesimleri
tefahur : övünme
tefviz : işleri Allah’a bırakma
terettüb-ü netice : sebeplerden sonra ortaya çıkan netice, sonuç
tertib-i mukaddemat : bir sonuca ulaşmak için uyulması gerekli olan sebepler zinciri, yapılması gereken işler
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
ulü’l-emr : padişah, hükümdar, buyruk sahipleri
umum : bütün, genel
vakar : ağırbaşlılık
vüs’at : genişlik
zillet : alçalma; değerini düşürme
bölük : takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur meydana getiren askerî birlik
dâr : yer, dünya
fırka : on bin erden oluşan askerî birlik; tümen, tugayla kolordu arasında yer alan birlik
filcümle : kısmen
gayr-ı muayyen : belirlenmemiş, belirsiz
halita : birçok ögeden oluşmuş karmaşık bir bütün; alaşım
heyet-i içtimaiye : sosyal yapı, sosyal yapıya sahip topluluk
hırs-ı ırkî : ırkçılık hırsı
intiaşa gelme : canlılık kazanma, faaliyete geçme
intibah : uyanma
istilzam etmek : gerektirmek
lâzım-ı zâtî : birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ tam olmasa da “Sıcaklık ateşin lâzım-ı zâtîsidir.” denilebilir.
mâsiyet : günah, isyan
menfi : olumsuz, negatif
müsbet : olumlu, pozitif
müteselsil : zincir halkası gibi birbirine bağlı olan ve peşpeşe takip eden
nazara almak : dikkate almak
nefer : rütbesiz asker, er
nokta-i iştirak : ortak nokta
rabıta : bağ
revabıt : bağlar
rızık : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği her türlü nimet ve yiyecek
şefkat-i cinsiye : kendi türünden olan kişilere şefkat besleme
tabiat-ı mâsiyet : günahın tabiatı, doğası; Allah’a karşı yapılan isyankârlığın ve günahın temel özellikleri, yapısı
tabur : ortalama bin kişiden kurulan, bir binbaşının komutasındaki askerî birlik
takım : en küçük askerî topluluk
teanüd : inatlaşma, kutuplaşma
tearüf : tanışma, birbirini tanıma
teavün : yardımlaşma, dayanışma
tenakür : birbirlerini inkâr etme, yekdiğerine inkârla yabani bakma
terettüp etme : sonuç olarak ortaya çıkma, neticelenme
unsuriyet : ırkçılık
vezaif : vazifeler, görevler
hayır : iyilik, faydalı ve sevaplı amel
hutur etme : akla gelme, hatırlama
hüsün : güzellik
îcâz : az sözle çok mânâ ifade etme; özlü söz
ifade-i meram : meramın ifadesi (Bu bahsin maksadı)
izzet-i nefs : insanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi
kaide : kural, prensip
kavî : güçlü, kuvvetli
mahal : yer, mekân
mâhiyet : asıl nitelik, özellik
muavenet : yardımlaşma
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
mutlak : sınırlandırılmamış, sınırsız şekilde; kapsamı herhangi bir ifadeyle sınırlanmamış olarak
müphem : açıklama yapmadan, örtülü şekilde
nâzil olma : inme
nev’ : çeşit, tür
nisbî : kıyaslama ile olan, göreceli
nota : bildiri
nükte : ince anlam
nüşuz : kocasına kötü muamelede bulunma, geçimsizlik
sâlihat : dine uygun iyi ve yararlı işler
sehavet : cömertlik
sûret : biçim, şekil
tebdil-i mekân : yer değiştirme
tecavüz : haddi aşma, saldırma
tekebbür : büyüklenme, gururlanma
teşrifatçı elfâz : süslü ve abartılı sözler
tevazu : alçak gönüllülük
tezellül : alçalma, küçülme
vakahat : arsızlık, utanmazlık, küstahlık
zevc : erkek eş, koca
Yükleniyor...