Metindeki Lügatları



Lügat Listesi
Lügatler :
adalet-i mahzâ : tam ve mükemmel adalet; “ferdin hukukunu hiçbirşey için fedâ etmeme” esasına dayanan adalet
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
beşer : insanlık
adalet-i izafiye : göreceli adalet; toplumun selâmeti için birey hukukunun feda edilmesini öngören adalet
belâgat : muhatabın haline ve seviyesine uygun olarak düzgün, kusursuz söz söyleme
beşer : insanlık
bilfiil : fiilen, gerçekleşme durumu
bilkuvve : potansiyel hâlinde olan; varlığı, gücü ortaya çıkmamış durum
cüz’ : kısım, parça; bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
damar-ı gadir : zulmetme damarı, merhametsizlik damarı
derece-i kuvvet : kuvvet derecesi
ene : Arapça’da “ben” anlamına gelen bir zamir
fıtrat : yaratılış, mizaç
gayr-ı mahdut : sınırsız
harap (etmek) : yıkmak, alt üst etmek
hariç : dış
hayr : iyilik, güzel iş
hodgâmlık : kendi keyfini düşünme, bencillik yapma
hükm (hüküm) : yargı; iki fikir arasında (konu ile yüklem) ilişki kurmak, bir fikri diğerinde doğrulamak (tasdik) yahut red (tekzip) etmek; meselâ “Ahmet başarılıdır.” sözü bir hükümdür.
ihtiras : aşırı istek, tutku
ihtiyar (vermek) : seçimini bildirmek, iradesiyle kabul ettiğini belirtmek
imkânat : sınırsız imkân ve ihtimaller
inkılâp etme : değişme, dönüşme
inzicar : engellenme, yasaklanma
irşadî : doğru yolu göstermekle ilgili
istidad-ı fıtrî : doğal yetenek, doğuştan gelen kâbiliyet
istidad-ı isyan ve tehevvür : maddî veya mânevî hiçbir şeyden korkmama ve isyan etme yeteneği
izhar : açığa çıkarmak, göstermek
kaziye-i daime : hükmü devamlı olan ve sürekli gerçekleşen kaziye, önerme
kaziye-i külliye : kemiyet (nicelik) bakımından kaziyenin konusu veya öznesi küllî (tümel) ise, yani konu olan terim bir sınıf veya türün bütün fertlerini içine alıyorsa buna “kaziye-i külliye” denir. Meselâ, “Bütün insanlar ölümlüdür.”
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kaziye-i vaktiye-i münteşire : hükmü herhangi bir zamanda ve herhangi bir fertte gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
küll : bütün, genel
lâkin : ama, fakat
mahvetmek : perişan etmek, yok etmek
mâni : engel
matlub : istenen, talep edilen
mazhar olma : erişme, nail olma
mezc : karışım, bütünleşme
muhtar cüz’ : özgür birey
mübalâğa : abartı
mümkün : imkân dahilinde olan, olabilir
müstaid : yetenekli, eğilimli, müsait
nahnü : Arapça'da "biz" anlamına gelen bir zamir
nâmütenâhi : sonsuz
nar : ateş
nasbü’l-ayn : göz önü
nefs : kötülüğe sevk eden, iyi işlerden alıkoyan güç, duygu
nev-i beşer : insanlık
nükte-i belâgat : belâgat nüktesi, ifade inceliği
rıza vermek : râzı olduğunu ve istediğini bildirmek
rızadâde : razı olmuş, rıza göstermiş, kabul etmiş
sarihan : açık bir şekilde
semerat : meyveler, neticeler
sûret : biçim, şekil
şecere-i zakkum : Cehennemdeki zakkum ağacı
şerr : kötülük, fenalık, isyan
şiddet-i belâgat : belâgatın en üst seviyesi
teneffür : nefret etme
terekküp etme : birleşme, meydana gelme
tevellüt etme : doğma, meydana gelme
vâki : olmuş, meydana gelmiş
vaz etme : koyma, yerleştirme
vukuat : meydana gelen şeyler
zecr etme : sakındırma, vazgeçirme
zımnen : üstü kapalı olarak, dolayısıyla
acip : acayip, şaşırtıcı, tuhaf
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
beşer : insanlık
binaen : dayanarak
câmi : kapsamlı, birçok şeyi içine alan
cümle-i ûlâ : birinci cümle
çendan : gerçi, her ne kadar
daime : devamlı, sürekli; fertlerde her zaman gerçekleşiyor olan
dakika-i icabe : Cuma günü içinde, dua edildiğinde duaların kabul edildiği vakit
darağacı : idam sehpası
ebediyet : sonsuzluk
ecel : ölüm vakti
efrad : fertler, bireyler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
Esmâü’l-Hüsna : Allah’ın sonsuz mükemmellikte ve güzellikte olan isimleri
ezmine : zamanlar, anlar, vakitler, çağlar
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
ihtimal : olabilir
İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
kâfi : yeterli
katl : öldürme, cinayet
kaziye : karar, hüküm, önerme
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kemiyet : çokluk, nicelik
kıymettar : kıymetli, değerli
külliye ise : kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
mâhiyet : öz nitelik, asıl özellik; birşeyin varlığını ve özünü oluşturan şey
mantıkan : mantık ilmine göre
meçhul : bilinmeyen
muayyen : belirlenmiş, belli olmuş olan
mutlak : kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya genel olarak delâlet eden lâfız
münteşire-i zamaniye (kaziye) : hükmü herhangi bir fertte ve herhangi bir zamanda gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
müphem : belirsiz, kapalı
müreccah : tercih edilmiş olan
nazara alma : dikkate alma
nazara vaz etme : gözler önüne koyma
nefs : kişinin kendisi
nev’ : tür
nihayet derecede : son derece
nihayet : son
nisbeten : kıyasla, oranla
nispet : kıyas, oran
nükte : ince ve derin anlam
örfen : örfe göre, geleneğe göre
rağbet : ilgi, istek
sair : diğer, başka
sıdk : doğruluk
şerait : şartlar, belirtiler
taayyün etmek : görünür hâle gelme, ortaya çıkma, belirme
tahtında : altında
takarrüp : yaklaşmak
tedricen : azar azar
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
veli : Allah’ın sevgili kulu, Allah dostu
zahiren : görünüş itibariyle
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
beşer : insanlık
adalet-i izafiye : göreceli adalet; toplumun selâmeti için birey hukukunun feda edilmesini öngören adalet
belâgat : muhatabın haline ve seviyesine uygun olarak düzgün, kusursuz söz söyleme
beşer : insanlık
bilfiil : fiilen, gerçekleşme durumu
bilkuvve : potansiyel hâlinde olan; varlığı, gücü ortaya çıkmamış durum
cüz’ : kısım, parça; bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
damar-ı gadir : zulmetme damarı, merhametsizlik damarı
derece-i kuvvet : kuvvet derecesi
ene : Arapça’da “ben” anlamına gelen bir zamir
fıtrat : yaratılış, mizaç
gayr-ı mahdut : sınırsız
harap (etmek) : yıkmak, alt üst etmek
hariç : dış
hayr : iyilik, güzel iş
hodgâmlık : kendi keyfini düşünme, bencillik yapma
hükm (hüküm) : yargı; iki fikir arasında (konu ile yüklem) ilişki kurmak, bir fikri diğerinde doğrulamak (tasdik) yahut red (tekzip) etmek; meselâ “Ahmet başarılıdır.” sözü bir hükümdür.
ihtiras : aşırı istek, tutku
ihtiyar (vermek) : seçimini bildirmek, iradesiyle kabul ettiğini belirtmek
imkânat : sınırsız imkân ve ihtimaller
inkılâp etme : değişme, dönüşme
inzicar : engellenme, yasaklanma
irşadî : doğru yolu göstermekle ilgili
istidad-ı fıtrî : doğal yetenek, doğuştan gelen kâbiliyet
istidad-ı isyan ve tehevvür : maddî veya mânevî hiçbir şeyden korkmama ve isyan etme yeteneği
izhar : açığa çıkarmak, göstermek
kaziye-i daime : hükmü devamlı olan ve sürekli gerçekleşen kaziye, önerme
kaziye-i külliye : kemiyet (nicelik) bakımından kaziyenin konusu veya öznesi küllî (tümel) ise, yani konu olan terim bir sınıf veya türün bütün fertlerini içine alıyorsa buna “kaziye-i külliye” denir. Meselâ, “Bütün insanlar ölümlüdür.”
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kaziye-i vaktiye-i münteşire : hükmü herhangi bir zamanda ve herhangi bir fertte gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
küll : bütün, genel
lâkin : ama, fakat
mahvetmek : perişan etmek, yok etmek
mâni : engel
matlub : istenen, talep edilen
mazhar olma : erişme, nail olma
mezc : karışım, bütünleşme
muhtar cüz’ : özgür birey
mübalâğa : abartı
mümkün : imkân dahilinde olan, olabilir
müstaid : yetenekli, eğilimli, müsait
nahnü : Arapça'da "biz" anlamına gelen bir zamir
nâmütenâhi : sonsuz
nar : ateş
nasbü’l-ayn : göz önü
nefs : kötülüğe sevk eden, iyi işlerden alıkoyan güç, duygu
nev-i beşer : insanlık
nükte-i belâgat : belâgat nüktesi, ifade inceliği
rıza vermek : râzı olduğunu ve istediğini bildirmek
rızadâde : razı olmuş, rıza göstermiş, kabul etmiş
sarihan : açık bir şekilde
semerat : meyveler, neticeler
sûret : biçim, şekil
şecere-i zakkum : Cehennemdeki zakkum ağacı
şerr : kötülük, fenalık, isyan
şiddet-i belâgat : belâgatın en üst seviyesi
teneffür : nefret etme
terekküp etme : birleşme, meydana gelme
tevellüt etme : doğma, meydana gelme
vâki : olmuş, meydana gelmiş
vaz etme : koyma, yerleştirme
vukuat : meydana gelen şeyler
zecr etme : sakındırma, vazgeçirme
zımnen : üstü kapalı olarak, dolayısıyla
acip : acayip, şaşırtıcı, tuhaf
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
beşer : insanlık
binaen : dayanarak
câmi : kapsamlı, birçok şeyi içine alan
cümle-i ûlâ : birinci cümle
çendan : gerçi, her ne kadar
daime : devamlı, sürekli; fertlerde her zaman gerçekleşiyor olan
dakika-i icabe : Cuma günü içinde, dua edildiğinde duaların kabul edildiği vakit
darağacı : idam sehpası
ebediyet : sonsuzluk
ecel : ölüm vakti
efrad : fertler, bireyler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
Esmâü’l-Hüsna : Allah’ın sonsuz mükemmellikte ve güzellikte olan isimleri
ezmine : zamanlar, anlar, vakitler, çağlar
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
ihtimal : olabilir
İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
kâfi : yeterli
katl : öldürme, cinayet
kaziye : karar, hüküm, önerme
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kemiyet : çokluk, nicelik
kıymettar : kıymetli, değerli
külliye ise : kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
mâhiyet : öz nitelik, asıl özellik; birşeyin varlığını ve özünü oluşturan şey
mantıkan : mantık ilmine göre
meçhul : bilinmeyen
muayyen : belirlenmiş, belli olmuş olan
mutlak : kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya genel olarak delâlet eden lâfız
münteşire-i zamaniye (kaziye) : hükmü herhangi bir fertte ve herhangi bir zamanda gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
müphem : belirsiz, kapalı
müreccah : tercih edilmiş olan
nazara alma : dikkate alma
nazara vaz etme : gözler önüne koyma
nefs : kişinin kendisi
nev’ : tür
nihayet derecede : son derece
nihayet : son
nisbeten : kıyasla, oranla
nispet : kıyas, oran
nükte : ince ve derin anlam
örfen : örfe göre, geleneğe göre
rağbet : ilgi, istek
sair : diğer, başka
sıdk : doğruluk
şerait : şartlar, belirtiler
taayyün etmek : görünür hâle gelme, ortaya çıkma, belirme
tahtında : altında
takarrüp : yaklaşmak
tedricen : azar azar
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
veli : Allah’ın sevgili kulu, Allah dostu
zahiren : görünüş itibariyle
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى اْلاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ اَحْياَهَا فَكَاَنمَّاَ اَحْياَ النَّاسَ جَمِيعًا 1
Şu âyet haktır, akla münâfi olamaz, hakikattir. Mücâzefe, mübalâğa, içinde bulunamaz. Hâlbuki zahir düşündürür.
BİRİNCİ CÜMLE: Adalet-i mahzânın en büyük düsturunu vaz ediyor. Der ki: Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için olsa da, heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. Cüz’iyatın küllîye nispeti bir olduğu gibi, hakkın dahi mizan-ı adâlete karşı aynı nispettir. O nokta-i nazardan, hakkın küçüğü büyüğü olamaz.
Lâkin, adalet-i izafiye, cüz’ü külle feda eder. Fakat muhtar cüz’ün sarihen veya zımnen ihtiyar ve rıza vermek şartıyla. Ene’ler nahnü’ye inkılâp edip mezci, cemaat ruhu tevellüt ederek, külle feda olmak için fert zımnen rızadâde olabilir. Bazan nur, nar göründüğü gibi şiddet-i belâgat da mübalâğa görünür. Şurada nükte-i belâgat üç noktadan terekküp ediyor.
Birincisi: Beşerin fıtratındaki istidad-ı isyan ve tehevvür, gayr-ı mahdut olduğunu göstermektir. Hayra olduğu gibi, şerre dahi insanın kabiliyeti nâmütenâhi gibidir. Hodgâmlıkla öyle insan olur ki, heves ve ihtirasına mâni herşeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.
İkincisi: İstidad-ı fıtrînin hariçte derece-i kuvvetini izharla, mümkünü vâki sûretinde göstererek, nefsi zecr eder. Demek, o damar-ı gadir ve isyan çekirdeği, güya bilkuvveden bilfiile çıkıp, imkânatı vukuata inkılâp ederek, müstaid olduğu semeratı verip, bir şecere-i zakkum sûretinde hayalin nasbü’l-aynına vaz eder—tâ matlub olan teneffür ve inzicarı, nefsin dibine kadar işletilsin. İrşadî belâgat böyle olur.
Şu âyet haktır, akla münâfi olamaz, hakikattir. Mücâzefe, mübalâğa, içinde bulunamaz. Hâlbuki zahir düşündürür.
BİRİNCİ CÜMLE: Adalet-i mahzânın en büyük düsturunu vaz ediyor. Der ki: Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için olsa da, heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. Cüz’iyatın küllîye nispeti bir olduğu gibi, hakkın dahi mizan-ı adâlete karşı aynı nispettir. O nokta-i nazardan, hakkın küçüğü büyüğü olamaz.
Lâkin, adalet-i izafiye, cüz’ü külle feda eder. Fakat muhtar cüz’ün sarihen veya zımnen ihtiyar ve rıza vermek şartıyla. Ene’ler nahnü’ye inkılâp edip mezci, cemaat ruhu tevellüt ederek, külle feda olmak için fert zımnen rızadâde olabilir. Bazan nur, nar göründüğü gibi şiddet-i belâgat da mübalâğa görünür. Şurada nükte-i belâgat üç noktadan terekküp ediyor.
Birincisi: Beşerin fıtratındaki istidad-ı isyan ve tehevvür, gayr-ı mahdut olduğunu göstermektir. Hayra olduğu gibi, şerre dahi insanın kabiliyeti nâmütenâhi gibidir. Hodgâmlıkla öyle insan olur ki, heves ve ihtirasına mâni herşeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.
İkincisi: İstidad-ı fıtrînin hariçte derece-i kuvvetini izharla, mümkünü vâki sûretinde göstererek, nefsi zecr eder. Demek, o damar-ı gadir ve isyan çekirdeği, güya bilkuvveden bilfiile çıkıp, imkânatı vukuata inkılâp ederek, müstaid olduğu semeratı verip, bir şecere-i zakkum sûretinde hayalin nasbü’l-aynına vaz eder—tâ matlub olan teneffür ve inzicarı, nefsin dibine kadar işletilsin. İrşadî belâgat böyle olur.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisini diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur (Yani, kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur)” Mâide Sûresi, 5:32.




Lügatler :
adalet-i mahzâ : tam ve mükemmel adalet; “ferdin hukukunu hiçbirşey için fedâ etmeme” esasına dayanan adalet
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
beşer : insanlık
adalet-i izafiye : göreceli adalet; toplumun selâmeti için birey hukukunun feda edilmesini öngören adalet
belâgat : muhatabın haline ve seviyesine uygun olarak düzgün, kusursuz söz söyleme
beşer : insanlık
bilfiil : fiilen, gerçekleşme durumu
bilkuvve : potansiyel hâlinde olan; varlığı, gücü ortaya çıkmamış durum
cüz’ : kısım, parça; bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
damar-ı gadir : zulmetme damarı, merhametsizlik damarı
derece-i kuvvet : kuvvet derecesi
ene : Arapça’da “ben” anlamına gelen bir zamir
fıtrat : yaratılış, mizaç
gayr-ı mahdut : sınırsız
harap (etmek) : yıkmak, alt üst etmek
hariç : dış
hayr : iyilik, güzel iş
hodgâmlık : kendi keyfini düşünme, bencillik yapma
hükm (hüküm) : yargı; iki fikir arasında (konu ile yüklem) ilişki kurmak, bir fikri diğerinde doğrulamak (tasdik) yahut red (tekzip) etmek; meselâ “Ahmet başarılıdır.” sözü bir hükümdür.
ihtiras : aşırı istek, tutku
ihtiyar (vermek) : seçimini bildirmek, iradesiyle kabul ettiğini belirtmek
imkânat : sınırsız imkân ve ihtimaller
inkılâp etme : değişme, dönüşme
inzicar : engellenme, yasaklanma
irşadî : doğru yolu göstermekle ilgili
istidad-ı fıtrî : doğal yetenek, doğuştan gelen kâbiliyet
istidad-ı isyan ve tehevvür : maddî veya mânevî hiçbir şeyden korkmama ve isyan etme yeteneği
izhar : açığa çıkarmak, göstermek
kaziye-i daime : hükmü devamlı olan ve sürekli gerçekleşen kaziye, önerme
kaziye-i külliye : kemiyet (nicelik) bakımından kaziyenin konusu veya öznesi küllî (tümel) ise, yani konu olan terim bir sınıf veya türün bütün fertlerini içine alıyorsa buna “kaziye-i külliye” denir. Meselâ, “Bütün insanlar ölümlüdür.”
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kaziye-i vaktiye-i münteşire : hükmü herhangi bir zamanda ve herhangi bir fertte gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
küll : bütün, genel
lâkin : ama, fakat
mahvetmek : perişan etmek, yok etmek
mâni : engel
matlub : istenen, talep edilen
mazhar olma : erişme, nail olma
mezc : karışım, bütünleşme
muhtar cüz’ : özgür birey
mübalâğa : abartı
mümkün : imkân dahilinde olan, olabilir
müstaid : yetenekli, eğilimli, müsait
nahnü : Arapça'da "biz" anlamına gelen bir zamir
nâmütenâhi : sonsuz
nar : ateş
nasbü’l-ayn : göz önü
nefs : kötülüğe sevk eden, iyi işlerden alıkoyan güç, duygu
nev-i beşer : insanlık
nükte-i belâgat : belâgat nüktesi, ifade inceliği
rıza vermek : râzı olduğunu ve istediğini bildirmek
rızadâde : razı olmuş, rıza göstermiş, kabul etmiş
sarihan : açık bir şekilde
semerat : meyveler, neticeler
sûret : biçim, şekil
şecere-i zakkum : Cehennemdeki zakkum ağacı
şerr : kötülük, fenalık, isyan
şiddet-i belâgat : belâgatın en üst seviyesi
teneffür : nefret etme
terekküp etme : birleşme, meydana gelme
tevellüt etme : doğma, meydana gelme
vâki : olmuş, meydana gelmiş
vaz etme : koyma, yerleştirme
vukuat : meydana gelen şeyler
zecr etme : sakındırma, vazgeçirme
zımnen : üstü kapalı olarak, dolayısıyla
acip : acayip, şaşırtıcı, tuhaf
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
beşer : insanlık
binaen : dayanarak
câmi : kapsamlı, birçok şeyi içine alan
cümle-i ûlâ : birinci cümle
çendan : gerçi, her ne kadar
daime : devamlı, sürekli; fertlerde her zaman gerçekleşiyor olan
dakika-i icabe : Cuma günü içinde, dua edildiğinde duaların kabul edildiği vakit
darağacı : idam sehpası
ebediyet : sonsuzluk
ecel : ölüm vakti
efrad : fertler, bireyler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
Esmâü’l-Hüsna : Allah’ın sonsuz mükemmellikte ve güzellikte olan isimleri
ezmine : zamanlar, anlar, vakitler, çağlar
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
ihtimal : olabilir
İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
kâfi : yeterli
katl : öldürme, cinayet
kaziye : karar, hüküm, önerme
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kemiyet : çokluk, nicelik
kıymettar : kıymetli, değerli
külliye ise : kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
mâhiyet : öz nitelik, asıl özellik; birşeyin varlığını ve özünü oluşturan şey
mantıkan : mantık ilmine göre
meçhul : bilinmeyen
muayyen : belirlenmiş, belli olmuş olan
mutlak : kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya genel olarak delâlet eden lâfız
münteşire-i zamaniye (kaziye) : hükmü herhangi bir fertte ve herhangi bir zamanda gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
müphem : belirsiz, kapalı
müreccah : tercih edilmiş olan
nazara alma : dikkate alma
nazara vaz etme : gözler önüne koyma
nefs : kişinin kendisi
nev’ : tür
nihayet derecede : son derece
nihayet : son
nisbeten : kıyasla, oranla
nispet : kıyas, oran
nükte : ince ve derin anlam
örfen : örfe göre, geleneğe göre
rağbet : ilgi, istek
sair : diğer, başka
sıdk : doğruluk
şerait : şartlar, belirtiler
taayyün etmek : görünür hâle gelme, ortaya çıkma, belirme
tahtında : altında
takarrüp : yaklaşmak
tedricen : azar azar
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
veli : Allah’ın sevgili kulu, Allah dostu
zahiren : görünüş itibariyle
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
beşer : insanlık
adalet-i izafiye : göreceli adalet; toplumun selâmeti için birey hukukunun feda edilmesini öngören adalet
belâgat : muhatabın haline ve seviyesine uygun olarak düzgün, kusursuz söz söyleme
beşer : insanlık
bilfiil : fiilen, gerçekleşme durumu
bilkuvve : potansiyel hâlinde olan; varlığı, gücü ortaya çıkmamış durum
cüz’ : kısım, parça; bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
damar-ı gadir : zulmetme damarı, merhametsizlik damarı
derece-i kuvvet : kuvvet derecesi
ene : Arapça’da “ben” anlamına gelen bir zamir
fıtrat : yaratılış, mizaç
gayr-ı mahdut : sınırsız
harap (etmek) : yıkmak, alt üst etmek
hariç : dış
hayr : iyilik, güzel iş
hodgâmlık : kendi keyfini düşünme, bencillik yapma
hükm (hüküm) : yargı; iki fikir arasında (konu ile yüklem) ilişki kurmak, bir fikri diğerinde doğrulamak (tasdik) yahut red (tekzip) etmek; meselâ “Ahmet başarılıdır.” sözü bir hükümdür.
ihtiras : aşırı istek, tutku
ihtiyar (vermek) : seçimini bildirmek, iradesiyle kabul ettiğini belirtmek
imkânat : sınırsız imkân ve ihtimaller
inkılâp etme : değişme, dönüşme
inzicar : engellenme, yasaklanma
irşadî : doğru yolu göstermekle ilgili
istidad-ı fıtrî : doğal yetenek, doğuştan gelen kâbiliyet
istidad-ı isyan ve tehevvür : maddî veya mânevî hiçbir şeyden korkmama ve isyan etme yeteneği
izhar : açığa çıkarmak, göstermek
kaziye-i daime : hükmü devamlı olan ve sürekli gerçekleşen kaziye, önerme
kaziye-i külliye : kemiyet (nicelik) bakımından kaziyenin konusu veya öznesi küllî (tümel) ise, yani konu olan terim bir sınıf veya türün bütün fertlerini içine alıyorsa buna “kaziye-i külliye” denir. Meselâ, “Bütün insanlar ölümlüdür.”
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kaziye-i vaktiye-i münteşire : hükmü herhangi bir zamanda ve herhangi bir fertte gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
küll : bütün, genel
lâkin : ama, fakat
mahvetmek : perişan etmek, yok etmek
mâni : engel
matlub : istenen, talep edilen
mazhar olma : erişme, nail olma
mezc : karışım, bütünleşme
muhtar cüz’ : özgür birey
mübalâğa : abartı
mümkün : imkân dahilinde olan, olabilir
müstaid : yetenekli, eğilimli, müsait
nahnü : Arapça'da "biz" anlamına gelen bir zamir
nâmütenâhi : sonsuz
nar : ateş
nasbü’l-ayn : göz önü
nefs : kötülüğe sevk eden, iyi işlerden alıkoyan güç, duygu
nev-i beşer : insanlık
nükte-i belâgat : belâgat nüktesi, ifade inceliği
rıza vermek : râzı olduğunu ve istediğini bildirmek
rızadâde : razı olmuş, rıza göstermiş, kabul etmiş
sarihan : açık bir şekilde
semerat : meyveler, neticeler
sûret : biçim, şekil
şecere-i zakkum : Cehennemdeki zakkum ağacı
şerr : kötülük, fenalık, isyan
şiddet-i belâgat : belâgatın en üst seviyesi
teneffür : nefret etme
terekküp etme : birleşme, meydana gelme
tevellüt etme : doğma, meydana gelme
vâki : olmuş, meydana gelmiş
vaz etme : koyma, yerleştirme
vukuat : meydana gelen şeyler
zecr etme : sakındırma, vazgeçirme
zımnen : üstü kapalı olarak, dolayısıyla
acip : acayip, şaşırtıcı, tuhaf
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
beşer : insanlık
binaen : dayanarak
câmi : kapsamlı, birçok şeyi içine alan
cümle-i ûlâ : birinci cümle
çendan : gerçi, her ne kadar
daime : devamlı, sürekli; fertlerde her zaman gerçekleşiyor olan
dakika-i icabe : Cuma günü içinde, dua edildiğinde duaların kabul edildiği vakit
darağacı : idam sehpası
ebediyet : sonsuzluk
ecel : ölüm vakti
efrad : fertler, bireyler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
Esmâü’l-Hüsna : Allah’ın sonsuz mükemmellikte ve güzellikte olan isimleri
ezmine : zamanlar, anlar, vakitler, çağlar
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
ihtimal : olabilir
İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
kâfi : yeterli
katl : öldürme, cinayet
kaziye : karar, hüküm, önerme
kaziye-i mutlaka : bir mesele hakkında, hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın ifade edilen kaziye, önerme
kemiyet : çokluk, nicelik
kıymettar : kıymetli, değerli
külliye ise : kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
mâhiyet : öz nitelik, asıl özellik; birşeyin varlığını ve özünü oluşturan şey
mantıkan : mantık ilmine göre
meçhul : bilinmeyen
muayyen : belirlenmiş, belli olmuş olan
mutlak : kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya genel olarak delâlet eden lâfız
münteşire-i zamaniye (kaziye) : hükmü herhangi bir fertte ve herhangi bir zamanda gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan kaziye, önerme
müphem : belirsiz, kapalı
müreccah : tercih edilmiş olan
nazara alma : dikkate alma
nazara vaz etme : gözler önüne koyma
nefs : kişinin kendisi
nev’ : tür
nihayet derecede : son derece
nihayet : son
nisbeten : kıyasla, oranla
nispet : kıyas, oran
nükte : ince ve derin anlam
örfen : örfe göre, geleneğe göre
rağbet : ilgi, istek
sair : diğer, başka
sıdk : doğruluk
şerait : şartlar, belirtiler
taayyün etmek : görünür hâle gelme, ortaya çıkma, belirme
tahtında : altında
takarrüp : yaklaşmak
tedricen : azar azar
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
vehim : kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
veli : Allah’ın sevgili kulu, Allah dostu
zahiren : görünüş itibariyle
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)