Metindeki Lügatları



Lügat Listesi
Lügatler :
adalet-i mahzâ : tam ve mükemmel adalet; “ferdin hukukunu hiçbirşey için fedâ etmeme” esasına dayanan adalet
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
âlem-i kesif : kesif âlem; yoğun dünya, maddî âlem
âlem-i lâtif : şirin ve güzel âlem; nurlu ve hoş dünya
âsâr-ı hayat : bir varlığın canlı, hayat sahibi olduğunu gösteren belirtiler
âzâ : organlar
eczâ : bir bütünü oluşturan parçalar, kısımlar
ednâ : basit, en küçük
gayr-ı muhassal : sonuçlanmamış, somutlaşmamış, elde edilmemiş
hayvan : canlı; hayvan
hissedar : pay sahibi
iddihar olunan : biriktirilen, depolanan
ihzar etmek : hazırlamak
inayet : İlâhî nizam, düzen; itina, özen
insan-ı ekber : en büyük insan; kâinat
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kader : İlâhi takdir, plân; Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kalb (etmek) : dönüştürmek
kemâl-i ehemmiyet : eksiksiz ve mükemmel seviyede önem verme
kudret : güç ve iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudret-i ezeliye : ezelî kudret; Allah’ın kudreti
küre : dünya
manzume-i kâinat : kâinat sistemi; son derece mükemmel bir denge ve düzen içinde işleyen kâinat
maraz : hastalık, illet
mebsûten mütenasip : doğru orantı; birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki nispet
muhassal-ı mazbut : somutlaşmış, elde edilmiş, sonuçlanmış
muntazam : düzenli, intizamlı
münteşir : yayılmış; geniş zaman dilimine yayılmış olan
nazar : bakış
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nevi : tür, çeşit
nokta-i nazar : bakış açısı
rızık : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği her türlü nimet ve yiyecek
rızıksızlık : rızkın olmayışı, nimetin olmama hâli
sûret : biçim, şekil
şahm : vücutta biriken yağ
tazammun etme : içine alma, kapsama
teavün : yardımlaşma, dayanışma
tecazüb : birbirini cezbetme, çekme
tedrici : yavaş yavaş, derece derece olan
terk-i âdet : âdet edinilen birşeyi terk etme; sürekli yapılan birşeyi artık yapmama
tesanüd : dayanışma
zerrat : zerreler, atomlar
zerrat-ı kâinat : kâinattaki, evrendeki atomlar
ziyade : çok, fazla
âsâr : eserler
cazibe : çekim gücü
cazibe-i umumiye : umumî cazibe, genel çekim gücü
cevahir-i ferd : atomlar, zerreler
cilve-i feyzi : bereketinden gelen yansıma, iz düşümü
düstur-u fıtrat : yaratılış yasası, kanunu
ehl-i istiğrak : mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar
eser-i ibdâ : hiçten yaratmanın neticesi, eseri
feyz-i tecellî : tecellî nuru, bereketi
halk etme : yaratma
hayat-ı ezeliye : başlangıcı olmayan sonsuz hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatı
hayat-ı sâriye : varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu
hayat-ı umumiye : umumî hayat; kâinattaki genel canlılık
hayvan-ı zîşuur : şuur ve bilinç sahibi canlı varlık; şuurlu hayvan
icad etme : yeni birşey yaratma, yapma
ihsan etme : ikram etme, bağışlama
iltibas etme : birini diğerine benzetme, birini diğeriyle karıştırma, birbirinden ayırt edememe
inşâ (etme) : kurma, yapma, yaratma
istihale-i lâtife : çok ince ve hoş bir şekilde bir halden başka bir hâle geçme; lâtif ve ince dönüşüm
iştibah : fark edilemeyecek derecede birbirine benzeme
izabe : eritme, erime
kâinat : evren
katarat ve lemeat-ı hayat : hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları
katarat : damlalar
kesret : çokluk
kezalik : böylece, aynı şekilde
kudret-i ezeliye : Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, ezelî güç ve iktidarı
lemeat : parıltılar, parlamalar
lisân-ı tasavvuf : tasavvuf dili
mebde’ : başlangıç
mebde-i ruh : ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu
menşe : kaynak, esas
muhassal(a) : elde edilen netice, ortaya çıkan sonuç
muttarid : düzenli, sistemli, bir düzeyde
müntehâ : en son nokta; netice
müntehâ-i ruh : ruhun son hâli, bireylere verilmiş olan ruh
müstakil : bağımsız, başlı başına
müttehid : ittihat etmiş, birleşmiş olan
neş’et eden : doğan, meydana gelen
rabıta : bağ
reşahat-ı kuvvet : güç, enerji sızıntıları (yani çekimi)
şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen dengesiz sözler
tecellî : yansıma
telvih etmek : kinaye şeklinde açıklamak
tesmiye etme : isimlendirme
umum : bütün
vahdet : birlik
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
zerre-i câzibe : çekim zerresi; çekim gücüne sahip parça, çekirdek
zıll : gölge
ziyâ : ışık
beşer : insanlık
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
âlem-i kesif : kesif âlem; yoğun dünya, maddî âlem
âlem-i lâtif : şirin ve güzel âlem; nurlu ve hoş dünya
âsâr-ı hayat : bir varlığın canlı, hayat sahibi olduğunu gösteren belirtiler
âzâ : organlar
eczâ : bir bütünü oluşturan parçalar, kısımlar
ednâ : basit, en küçük
gayr-ı muhassal : sonuçlanmamış, somutlaşmamış, elde edilmemiş
hayvan : canlı; hayvan
hissedar : pay sahibi
iddihar olunan : biriktirilen, depolanan
ihzar etmek : hazırlamak
inayet : İlâhî nizam, düzen; itina, özen
insan-ı ekber : en büyük insan; kâinat
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kader : İlâhi takdir, plân; Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kalb (etmek) : dönüştürmek
kemâl-i ehemmiyet : eksiksiz ve mükemmel seviyede önem verme
kudret : güç ve iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudret-i ezeliye : ezelî kudret; Allah’ın kudreti
küre : dünya
manzume-i kâinat : kâinat sistemi; son derece mükemmel bir denge ve düzen içinde işleyen kâinat
maraz : hastalık, illet
mebsûten mütenasip : doğru orantı; birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki nispet
muhassal-ı mazbut : somutlaşmış, elde edilmiş, sonuçlanmış
muntazam : düzenli, intizamlı
münteşir : yayılmış; geniş zaman dilimine yayılmış olan
nazar : bakış
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nevi : tür, çeşit
nokta-i nazar : bakış açısı
rızık : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği her türlü nimet ve yiyecek
rızıksızlık : rızkın olmayışı, nimetin olmama hâli
sûret : biçim, şekil
şahm : vücutta biriken yağ
tazammun etme : içine alma, kapsama
teavün : yardımlaşma, dayanışma
tecazüb : birbirini cezbetme, çekme
tedrici : yavaş yavaş, derece derece olan
terk-i âdet : âdet edinilen birşeyi terk etme; sürekli yapılan birşeyi artık yapmama
tesanüd : dayanışma
zerrat : zerreler, atomlar
zerrat-ı kâinat : kâinattaki, evrendeki atomlar
ziyade : çok, fazla
âsâr : eserler
cazibe : çekim gücü
cazibe-i umumiye : umumî cazibe, genel çekim gücü
cevahir-i ferd : atomlar, zerreler
cilve-i feyzi : bereketinden gelen yansıma, iz düşümü
düstur-u fıtrat : yaratılış yasası, kanunu
ehl-i istiğrak : mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar
eser-i ibdâ : hiçten yaratmanın neticesi, eseri
feyz-i tecellî : tecellî nuru, bereketi
halk etme : yaratma
hayat-ı ezeliye : başlangıcı olmayan sonsuz hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatı
hayat-ı sâriye : varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu
hayat-ı umumiye : umumî hayat; kâinattaki genel canlılık
hayvan-ı zîşuur : şuur ve bilinç sahibi canlı varlık; şuurlu hayvan
icad etme : yeni birşey yaratma, yapma
ihsan etme : ikram etme, bağışlama
iltibas etme : birini diğerine benzetme, birini diğeriyle karıştırma, birbirinden ayırt edememe
inşâ (etme) : kurma, yapma, yaratma
istihale-i lâtife : çok ince ve hoş bir şekilde bir halden başka bir hâle geçme; lâtif ve ince dönüşüm
iştibah : fark edilemeyecek derecede birbirine benzeme
izabe : eritme, erime
kâinat : evren
katarat ve lemeat-ı hayat : hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları
katarat : damlalar
kesret : çokluk
kezalik : böylece, aynı şekilde
kudret-i ezeliye : Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, ezelî güç ve iktidarı
lemeat : parıltılar, parlamalar
lisân-ı tasavvuf : tasavvuf dili
mebde’ : başlangıç
mebde-i ruh : ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu
menşe : kaynak, esas
muhassal(a) : elde edilen netice, ortaya çıkan sonuç
muttarid : düzenli, sistemli, bir düzeyde
müntehâ : en son nokta; netice
müntehâ-i ruh : ruhun son hâli, bireylere verilmiş olan ruh
müstakil : bağımsız, başlı başına
müttehid : ittihat etmiş, birleşmiş olan
neş’et eden : doğan, meydana gelen
rabıta : bağ
reşahat-ı kuvvet : güç, enerji sızıntıları (yani çekimi)
şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen dengesiz sözler
tecellî : yansıma
telvih etmek : kinaye şeklinde açıklamak
tesmiye etme : isimlendirme
umum : bütün
vahdet : birlik
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
zerre-i câzibe : çekim zerresi; çekim gücüne sahip parça, çekirdek
zıll : gölge
ziyâ : ışık
beşer : insanlık
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
Kudret-i ezeliyenin feyz-i tecellîsî ve eser-i ibdâı olan kâinattaki kuvvetten umum zerrata, her bir zerreye birer zerre-i câzibe halk ve ihsan ederek ve ondan kâinatın rabıtası olan müttehid, müstakil, muhassal cazibe-i umumiyeyi inşa ve icad etmiştir. Nasıl ki, zerratta reşahat-ı kuvvet olan cazibelerin muhassalası bir cazibe-i umumiye vardır. O da kuvvetin ziyasıdır. İzabesinden neş’et eden bir istihale-i lâtifesidir.
Kezalik, kâinata serpilmiş katarat ve lemeat-ı hayatın dahi muhassalı bir hayat-ı umumiye var olmak gerektir. Hayat varsa ruh da vardır. Öteki gibi müntehâ-i ruh bir mebde-i ruhun cilve-i feyzidir. O mebde-i ruh dahi, hayat-ı ezeliyenin tecellîsidir ki, lisân-ı tasavvufta “hayat-ı sâriye” tesmiye ederler. İşte, ehl-i istiğrakın iştibahının sebebi ve şatahatın menşei, şu zılli, asla iltibas etmeleridir.
1 وَلاَ تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لاَ تَشْعُرُونَ
2 أَىْ: لٰكِنَّهُمْ يَشْعُرُونَ اَنَّهُمْ أَحْيَاءٌ مَا مَاتُوا
Şehid kendini hayy bilir.HAŞİYE Feda ettiği hayatı sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı ve bâki görüyor. Yalnız daha nezih olarak buluyor. Başka meyyite nispeti şuna benzer ki:
İki adam rüyada lezaizin envâına câmi bir bahçede geziyorlar. Biri rüya olduğunu bilir, ehemmiyet vermez. Diğeri ise yakaza bilir, hakikî mütelezziz olur. Âlem-i rüya, âlem-i misâlin zılli ve o da âlem-i berzahın zılli olduğundan, desatirleri mütemâsildir.
Kezalik, kâinata serpilmiş katarat ve lemeat-ı hayatın dahi muhassalı bir hayat-ı umumiye var olmak gerektir. Hayat varsa ruh da vardır. Öteki gibi müntehâ-i ruh bir mebde-i ruhun cilve-i feyzidir. O mebde-i ruh dahi, hayat-ı ezeliyenin tecellîsidir ki, lisân-ı tasavvufta “hayat-ı sâriye” tesmiye ederler. İşte, ehl-i istiğrakın iştibahının sebebi ve şatahatın menşei, şu zılli, asla iltibas etmeleridir.
• • •
1 وَلاَ تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لاَ تَشْعُرُونَ
2 أَىْ: لٰكِنَّهُمْ يَشْعُرُونَ اَنَّهُمْ أَحْيَاءٌ مَا مَاتُوا
Şehid kendini hayy bilir.HAŞİYE Feda ettiği hayatı sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı ve bâki görüyor. Yalnız daha nezih olarak buluyor. Başka meyyite nispeti şuna benzer ki:
İki adam rüyada lezaizin envâına câmi bir bahçede geziyorlar. Biri rüya olduğunu bilir, ehemmiyet vermez. Diğeri ise yakaza bilir, hakikî mütelezziz olur. Âlem-i rüya, âlem-i misâlin zılli ve o da âlem-i berzahın zılli olduğundan, desatirleri mütemâsildir.
• • •
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Doğrusu onlar diridirler; lâkin siz farkına varmazsınız.” Bakara Sûresi, 2:154.
2 : Yani: Onlar kendilerini ölmemiş diriler olarak hissederler.
HAŞİYE : Acip bir vâkıa şu mânâya bana kat’î kanaat vermiştir.
2 : Yani: Onlar kendilerini ölmemiş diriler olarak hissederler.
HAŞİYE : Acip bir vâkıa şu mânâya bana kat’î kanaat vermiştir.




Lügatler :
adalet-i mahzâ : tam ve mükemmel adalet; “ferdin hukukunu hiçbirşey için fedâ etmeme” esasına dayanan adalet
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
âlem-i kesif : kesif âlem; yoğun dünya, maddî âlem
âlem-i lâtif : şirin ve güzel âlem; nurlu ve hoş dünya
âsâr-ı hayat : bir varlığın canlı, hayat sahibi olduğunu gösteren belirtiler
âzâ : organlar
eczâ : bir bütünü oluşturan parçalar, kısımlar
ednâ : basit, en küçük
gayr-ı muhassal : sonuçlanmamış, somutlaşmamış, elde edilmemiş
hayvan : canlı; hayvan
hissedar : pay sahibi
iddihar olunan : biriktirilen, depolanan
ihzar etmek : hazırlamak
inayet : İlâhî nizam, düzen; itina, özen
insan-ı ekber : en büyük insan; kâinat
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kader : İlâhi takdir, plân; Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kalb (etmek) : dönüştürmek
kemâl-i ehemmiyet : eksiksiz ve mükemmel seviyede önem verme
kudret : güç ve iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudret-i ezeliye : ezelî kudret; Allah’ın kudreti
küre : dünya
manzume-i kâinat : kâinat sistemi; son derece mükemmel bir denge ve düzen içinde işleyen kâinat
maraz : hastalık, illet
mebsûten mütenasip : doğru orantı; birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki nispet
muhassal-ı mazbut : somutlaşmış, elde edilmiş, sonuçlanmış
muntazam : düzenli, intizamlı
münteşir : yayılmış; geniş zaman dilimine yayılmış olan
nazar : bakış
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nevi : tür, çeşit
nokta-i nazar : bakış açısı
rızık : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği her türlü nimet ve yiyecek
rızıksızlık : rızkın olmayışı, nimetin olmama hâli
sûret : biçim, şekil
şahm : vücutta biriken yağ
tazammun etme : içine alma, kapsama
teavün : yardımlaşma, dayanışma
tecazüb : birbirini cezbetme, çekme
tedrici : yavaş yavaş, derece derece olan
terk-i âdet : âdet edinilen birşeyi terk etme; sürekli yapılan birşeyi artık yapmama
tesanüd : dayanışma
zerrat : zerreler, atomlar
zerrat-ı kâinat : kâinattaki, evrendeki atomlar
ziyade : çok, fazla
âsâr : eserler
cazibe : çekim gücü
cazibe-i umumiye : umumî cazibe, genel çekim gücü
cevahir-i ferd : atomlar, zerreler
cilve-i feyzi : bereketinden gelen yansıma, iz düşümü
düstur-u fıtrat : yaratılış yasası, kanunu
ehl-i istiğrak : mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar
eser-i ibdâ : hiçten yaratmanın neticesi, eseri
feyz-i tecellî : tecellî nuru, bereketi
halk etme : yaratma
hayat-ı ezeliye : başlangıcı olmayan sonsuz hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatı
hayat-ı sâriye : varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu
hayat-ı umumiye : umumî hayat; kâinattaki genel canlılık
hayvan-ı zîşuur : şuur ve bilinç sahibi canlı varlık; şuurlu hayvan
icad etme : yeni birşey yaratma, yapma
ihsan etme : ikram etme, bağışlama
iltibas etme : birini diğerine benzetme, birini diğeriyle karıştırma, birbirinden ayırt edememe
inşâ (etme) : kurma, yapma, yaratma
istihale-i lâtife : çok ince ve hoş bir şekilde bir halden başka bir hâle geçme; lâtif ve ince dönüşüm
iştibah : fark edilemeyecek derecede birbirine benzeme
izabe : eritme, erime
kâinat : evren
katarat ve lemeat-ı hayat : hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları
katarat : damlalar
kesret : çokluk
kezalik : böylece, aynı şekilde
kudret-i ezeliye : Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, ezelî güç ve iktidarı
lemeat : parıltılar, parlamalar
lisân-ı tasavvuf : tasavvuf dili
mebde’ : başlangıç
mebde-i ruh : ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu
menşe : kaynak, esas
muhassal(a) : elde edilen netice, ortaya çıkan sonuç
muttarid : düzenli, sistemli, bir düzeyde
müntehâ : en son nokta; netice
müntehâ-i ruh : ruhun son hâli, bireylere verilmiş olan ruh
müstakil : bağımsız, başlı başına
müttehid : ittihat etmiş, birleşmiş olan
neş’et eden : doğan, meydana gelen
rabıta : bağ
reşahat-ı kuvvet : güç, enerji sızıntıları (yani çekimi)
şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen dengesiz sözler
tecellî : yansıma
telvih etmek : kinaye şeklinde açıklamak
tesmiye etme : isimlendirme
umum : bütün
vahdet : birlik
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
zerre-i câzibe : çekim zerresi; çekim gücüne sahip parça, çekirdek
zıll : gölge
ziyâ : ışık
beşer : insanlık
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)
âlem-i berzah : berzah âlemi; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
âlem-i misâl : misâl âlemi, hakikatlerin yansıdığı âlem
âlem-i rüya : rüya âlemi
bâki : devamlı, kalıcı
âlem-i kesif : kesif âlem; yoğun dünya, maddî âlem
âlem-i lâtif : şirin ve güzel âlem; nurlu ve hoş dünya
âsâr-ı hayat : bir varlığın canlı, hayat sahibi olduğunu gösteren belirtiler
âzâ : organlar
eczâ : bir bütünü oluşturan parçalar, kısımlar
ednâ : basit, en küçük
gayr-ı muhassal : sonuçlanmamış, somutlaşmamış, elde edilmemiş
hayvan : canlı; hayvan
hissedar : pay sahibi
iddihar olunan : biriktirilen, depolanan
ihzar etmek : hazırlamak
inayet : İlâhî nizam, düzen; itina, özen
insan-ı ekber : en büyük insan; kâinat
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kader : İlâhi takdir, plân; Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kalb (etmek) : dönüştürmek
kemâl-i ehemmiyet : eksiksiz ve mükemmel seviyede önem verme
kudret : güç ve iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kudret-i ezeliye : ezelî kudret; Allah’ın kudreti
küre : dünya
manzume-i kâinat : kâinat sistemi; son derece mükemmel bir denge ve düzen içinde işleyen kâinat
maraz : hastalık, illet
mebsûten mütenasip : doğru orantı; birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki nispet
muhassal-ı mazbut : somutlaşmış, elde edilmiş, sonuçlanmış
muntazam : düzenli, intizamlı
münteşir : yayılmış; geniş zaman dilimine yayılmış olan
nazar : bakış
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nevi : tür, çeşit
nokta-i nazar : bakış açısı
rızık : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği her türlü nimet ve yiyecek
rızıksızlık : rızkın olmayışı, nimetin olmama hâli
sûret : biçim, şekil
şahm : vücutta biriken yağ
tazammun etme : içine alma, kapsama
teavün : yardımlaşma, dayanışma
tecazüb : birbirini cezbetme, çekme
tedrici : yavaş yavaş, derece derece olan
terk-i âdet : âdet edinilen birşeyi terk etme; sürekli yapılan birşeyi artık yapmama
tesanüd : dayanışma
zerrat : zerreler, atomlar
zerrat-ı kâinat : kâinattaki, evrendeki atomlar
ziyade : çok, fazla
âsâr : eserler
cazibe : çekim gücü
cazibe-i umumiye : umumî cazibe, genel çekim gücü
cevahir-i ferd : atomlar, zerreler
cilve-i feyzi : bereketinden gelen yansıma, iz düşümü
düstur-u fıtrat : yaratılış yasası, kanunu
ehl-i istiğrak : mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar
eser-i ibdâ : hiçten yaratmanın neticesi, eseri
feyz-i tecellî : tecellî nuru, bereketi
halk etme : yaratma
hayat-ı ezeliye : başlangıcı olmayan sonsuz hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatı
hayat-ı sâriye : varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu
hayat-ı umumiye : umumî hayat; kâinattaki genel canlılık
hayvan-ı zîşuur : şuur ve bilinç sahibi canlı varlık; şuurlu hayvan
icad etme : yeni birşey yaratma, yapma
ihsan etme : ikram etme, bağışlama
iltibas etme : birini diğerine benzetme, birini diğeriyle karıştırma, birbirinden ayırt edememe
inşâ (etme) : kurma, yapma, yaratma
istihale-i lâtife : çok ince ve hoş bir şekilde bir halden başka bir hâle geçme; lâtif ve ince dönüşüm
iştibah : fark edilemeyecek derecede birbirine benzeme
izabe : eritme, erime
kâinat : evren
katarat ve lemeat-ı hayat : hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları
katarat : damlalar
kesret : çokluk
kezalik : böylece, aynı şekilde
kudret-i ezeliye : Allah’ın bütün zamanları kuşatan kudreti, ezelî güç ve iktidarı
lemeat : parıltılar, parlamalar
lisân-ı tasavvuf : tasavvuf dili
mebde’ : başlangıç
mebde-i ruh : ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu
menşe : kaynak, esas
muhassal(a) : elde edilen netice, ortaya çıkan sonuç
muttarid : düzenli, sistemli, bir düzeyde
müntehâ : en son nokta; netice
müntehâ-i ruh : ruhun son hâli, bireylere verilmiş olan ruh
müstakil : bağımsız, başlı başına
müttehid : ittihat etmiş, birleşmiş olan
neş’et eden : doğan, meydana gelen
rabıta : bağ
reşahat-ı kuvvet : güç, enerji sızıntıları (yani çekimi)
şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen dengesiz sözler
tecellî : yansıma
telvih etmek : kinaye şeklinde açıklamak
tesmiye etme : isimlendirme
umum : bütün
vahdet : birlik
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
zerre-i câzibe : çekim zerresi; çekim gücüne sahip parça, çekirdek
zıll : gölge
ziyâ : ışık
beşer : insanlık
câmi : kapsamlı, içine alan
cüz’iyat : bireyler, fertler; tikel olanlar
desatir : prensipler, kurallar
düstur : kural, yasa
ehemmiyet : önem
envâ : türler, çeşitler
gayr-ı münkatı : kesintisiz, kopma olmaksızın
hak : doğru
hakikat : gerçek
hayy : diri, canlı
heder olma : boşa gitme, ziyan olup gitme
küllî : belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, tür; tümel
lezaiz : lezzetler
meyyit : ölü
mizan-ı adâlet : adâlet terâzisi
mübalâğa : abartı
mücâzefe : ölçüp tartmadan söyleme; aldatma
münâfi : aykırı, zıt
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
mütemâsil : birbirine benzer
nazar-ı adalet : adaletin gözü, bakış açısı
nazar-ı kudret : kudretin gözü, bakış açısı
nezih : temiz, hoş
nispet : kıyas, oran, ölçü
nokta-i nazar : bakış açısı
sekerat : ölüm öncesi can çekişme hâli
umum : bütün
vaz etme : koyma, yerleştirme
yakaza : uyanıklık hâli
zahir : âyetin ilk ifade ettiği mânâ, ilk akla gelen mânâsı
zıll : gölge (Herhangi bir varlığın ayna içindeki aksine, yani görüntüsüne zıll denir.)