Said Nursî, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada ifa eder; Risale-i Nur’un hakikatlerini, menba ve mâden-i hakikîsi olan mele-i âlâda tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi.

Üstadın, gerek 1 شَجَرَةٌ مُباَرَكَةٌ sırrına mazhar olan bu çınar ağacı ve gerekse Çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Asla mümkün değildir.

Cenâb-ı Hak, kemâl-i rahmetiyle bu ferd-i ferîdi, kemalât-ı insaniyenin bütün envaını câmi bir istidatta yaratmış ve bu istidatların da azamî şekilde inkişafını irade etmiş ki, bu müstesna zatı, İslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibarıyla bütün hakaikte “üstad-ı küll” hükmüne getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlerinin bir aks-i nurunu ve tecellîsini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde derc ederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş, fakat mânen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Mübârek bir ağaç.” Nur Sûresi, 24:35.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İlk Hayatı / Sonraki Risale: Eskişehir Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aks-i nur : nurun yansıması
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
asır : yüzyıl
âzamî : en fazla, en büyük
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
bekà : devamlılık ve kalıcı olma
câmi : kapsayan, içine alan
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
derc etme : yerleştirme
ehl-i hakikat ve kemal : doğru ve hak yolda olanlar ve mânevî açıdan belirli bir olgunluğa erişmiş kimseler
envâ : çeşitler, türler
ferd-i ferîd : eşi-benzeri olmayan kişi
hakaik : hakikatler, gerçekler, esaslar
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) hakikî yönü, mânevî şahsiyeti
hikmet : sır, incelik; fayda, gaye
hissiyat : duygular, hisler
icad : var etme, yoktan yaratma
ifa etme : yerine getirme
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
irade : dileme, isteme, tercih
istidat : kabiliyet, yetenek
itibarıyla : özelliğiyle
kemâlât-ı insaniye : insana ait mükemmel ve benzersiz özellikler
kemâl-i rahmet : tam ve mükemmel şefkat ve merhamet
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
mâden-i hakikî : gerçek maden, kaynak
mânen : mânevî olarak
maslahat : fayda, yarar
mazhar : erişme, nail olma
mele-i âlâ : çok yüce manevî âlem
menba : kaynak
menzil : yer, ev
müstesnâ : seçkin, benzeri olmayan
risalet-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği; Allah’ın elçisi oluşu
şahs-ı mânevî : mânevî şahsiyet; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik, tüzel kişilik
tashih : düzeltme
tecellî : belirme, görünme, yansıma
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme
tefeyyüz : feyizlenme
tekemmül : mükemmelleşme, gelişme
temâşâ : görme, gözlem yapma
tevellüd : doğma
topyekûn : topluca, tamamıyla
ünsiyet : dostluk, yakınlık
üstad-ı küll : her çeşit ilimde çok ileri bilgisi olan üstad
zerre : atom, en küçük madde parçası
Yükleniyor...