Güya Bediüzzaman Said Nursî, on dördüncü asr-ı Muhammedînin ve yirminci asr-ı Milâdînin minaresinin tepesinde durup, muasırları olan ehl-i İslâm ve insaniyete bağırıyor ve bu asrın arkasında dizilmiş ve müstakbel sıralarında saf tutmuş olan nesl-i âti HAŞİYE ile bir mürşid-i âzam, bir müceddid-i ekber olarak konuşuyor.
• • •

Risale-i Nur’un telifi ve neşri

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatını telif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalıyor. Fakat, sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına malik olduğu için, yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefis ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikten muhafaza edecek—eden ve etmekte olan—ve âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Risale-i Nur’a herkesten ziyade iştiyak gösteren, mâsum gençler ve çocuklardır. Binler nümunesinden bir nümunesi şudur: Bir zaman, Bolvadin kazasından geçerken, Üstadın geldiğini gören ilk ve orta mektep talebeleri, bilâ-istisna hepsi mektebin bahçesinden çıkarak arabanın etrafını alıp selâm veriyorlardı ve lisan-ı halleriyle “Hoşgeldiniz” diyerek tebriklerini ve minnettarlıklarını takdim ediyorlardı. Bunun hikmetini, bir müddet evvel Emirdağında, bindiği faytonun geçtiğini görüp tâ uzaklardan dikenlere basarak “Bediüzzaman dede, Bediüzzaman dede!” diye Emirdağ köylerinin yollarında koşuşan mâsum çocuklar münasebetiyle, Üstadımızdan sormuştuk. O zaman, “Bu mâsumların akılları derk etmiyor; fakat ruhları bir hiss-i kablel-vuku ile hissediyor ki, Risale-i Nur’la bunlar hem imanlarını kurtaracak; hem vatanlarını, hem kendilerini, hem istikballerini dehşetli tehlikelerden muhafaza edecekleri için bu hakikati kalbleri hissetmiş. Ve benim Risale-i Nur’un tercümanı olmam hasebiyle, Risale-i Nur’a ait muhabbet, teşekkürat ve minnettarlığı bana gösteriyorlar” dedi ve onlara dua ettiğini söyledi. Üstad Bediüzzaman, çocukları pek sever, böyle etrafında toplandıklarında, “Mâsum olduğunuz için dualarınız makbuldür, bana dua ediniz” diye onlara iltifat ederdi. İşte, anneleri hep Nur talebeleri olan Bolvadin mâsumlarının samimî alâkalarının sebebi bu idi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İlk Hayatı / Sonraki Risale: Eskişehir Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfât : âfetler, musibetler
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
asr : yüzyıl
asr-ı Milâdî : Milâdî yüzyıl
asr-ı Muhammedî : Hz. Muhammed’e ait (a.s.m.) dönem
azîm : kararlılık
beliğ : belâğatli, maksadını noksansız ve muhatabın hâline göre güzel sözlerle anlatabilen
bilâ-istisna : istisnasız
derk etmek : anlamak, algılamak
ehl-i İslâm : Müslümanlar
ejder : büyük canavar, büyük yılan
emsalsiz : benzersiz, eşsiz
esaret : esirlik, tutsaklık
feragat-ı nefis : nefsini geri çekmek, hakkından isteyerek vazgeçmek
hakikat : gerçek, doğru
hasebiyle : dolayısıyla
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade)
hikmet : sır, gaye, fayda
hiss-i kablelvuku : bir şeyi olmadan önce hissetme duygusu
inziva : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama, ibadetle zaman geçirme
irade : istek, dileme, tercih
istikbal : gelecek
iştiyak : arzu, istek
lisan-ı hal : hal ve beden dili
malik : sahip
mâruz kalma : yüz yüze gelme, karşı karşıya kalma
mektep : okul
minnettarlık : şükran duymak, iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
muasır : çağdaş
muhabbet : sevgi
muhafaza : koruma
müceddid-i ekber : en büyük müceddid, yeniden yapılanmaya sebep olan
münasebetiyle : sebebiyle
mürşid-i âzam : büyük yol gösterici
müstakbel : gelecek
müşkil : zor, güç
nefiy : sürgün
nesl-i âti : gelecek nesil
neşr : yayınlama
nümune : örnek
sarf : harcama
tahammül : katlanma, dayanma
telif : yazma, kaleme alma
teşekkürat : teşekkürler
vaziyet : durum
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...