Sonra birgün Emirdağına Üstadın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der: “Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, ‘Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinleyecekler?’ diye ümitsizliğe düşme, merak etme. Kat’iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir” diyerek ye’sini giderir.

Üstad, kırlara ilk önce yaya olarak çıkardı. Sonra faytonla gezmeye başlamıştır. Ücretsiz birgün dahi arabaya bindiği görülmemiştir. Biz kendisine ancak masrafını idare edecek derecede fiyatını söyler, “Bunun burada fiyatı budur” derdik. Mutlaka bizim söylediğimizden fazlasını bize verir ve “Fiyatını vermezsem olmaz. Nasıl mukabilini vermediğim bir lokma hediye beni hasta ediyor; bunun da ücretini vermeliyim ve vermeye mecburum” derdi.

Daha ziyade bahar, yaz ve güz mevsiminde gezer, kışın da ara sıra kıra çıkardı. Emirdağının dört tarafı açıklıktır. Buralarda Nurların tashihine çalıştığı müteaddit dershaneleri vardır. Emirdağına yerleşmesinden itibaren daimî tarassut altında bulunduğundan ve kırlara çıktığı zamanda çok defa jandarma ve bekçilerle takip edilmesinden dolayı yalnız gezer, yalnız oturur, yalnız çalışırdı. Tâ 1947 senesine kadar böyle devam etti. Yalnız faytonunu idare eden bir talebesi, yolda refakat eder, oturduğu zaman yalnız başına kalırdı. Kırlarda ekseriyetle tashihatla meşgul oluyordu. Bir müddet el yazılarını tashihle vakit geçirirdi. Sonra Isparta ve İnebolu’daki fedakâr talebeleri, birer teksir makinesi elde ederek Nur mecmualarını çoğaltmaya başladılar. Üstad, bundan sonra tashih için kendisine gelen mecmuaları tashihe başladı. Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. “Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir” deyip, Nura ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.

Üstad süratli bir yazıya ve hüsn-ü hatta mâlik olmadığı için, Risale-i Nur’un makbul, bereketli ve nurlu her günkü hizmetine, o da tashihatla iştirak ederdi. Saatlerce çalışır, yorulmak nedir bilmezdi. Nur hizmetlerinin ifası, Üstad için mânevî bir gıda hükmünde idi. Bilhassa şiddetli hastalıklı zamanında dahi çalışması görülüyordu.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Denizli Hayatı / Sonraki Risale: Afyon Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

asr : yüzyıl
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
ekseriyet : çoğunluk
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hâl-i âlem : âlemin durumu
halis : samimi, içten
hüsn-ü hat : güzel yazı
ifa : yerine getirme
iştirak : ortak olma, katılma
izale : yok olma, sona erme
kat’iyen : kesin olarak
kemiyet : sayıca çokluk, nicelik
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
makbul : kabul gören, sevaplı
mâlik : sahip
mecmua : yazılı eser, kitap
mele-i âlâ : melekler âlemi, en yüce meclis
mu’cize-i Kur’âniye : Kur’ân’a ait mu’cize
mukabil : karşılık
muvaffak : başarılı
mükellef : yükümlü, sorumlu
müteaddit : bir çok, çeşitli
refakat : beraberlik, arkadaşlık
tarassut : gözetleme, gözetim altında tutma
tashih : düzeltme
tashihat : düzeltmeler
teksir : çoğaltma
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
ye’s : ümitsizlik
ziyade : çok, fazla
zulmet : karanlık
Yükleniyor...