Burada, harika bir hadiseyi nakletmeden geçemeyeceğiz. Şöyle ki:

Bediüzzaman hapiste iken, birgün, o zamanın Eskişehir Müddeiumumisi Üstadı çarşıda görür. Hayret ve taaccüple ve vazifesine son vereceği ihtarıyla, hapishane müdürüne,

“Niçin Bediüzzaman’ı çarşıya çıkardınız? Şimdi çarşıda gördüm.” der. Müdür de, “Hayır efendim. Bediüzzaman hapishanede, hattâ tecrittedir. Bakınız” diye cevap verir.

Bakarlar ki, Üstad yerindedir. Bu harika vakıa adliyede şayi olur. Hakimler “Bu hale akıl erdiremiyoruz” diye birbirlerine naklederler. HAŞİYE
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Aynen bunun gibi bir vakıa da, Bediüzzaman Denizli hapsinde iken olmuştur. Üstadı, halk, iki-üç defa muhtelif camilerde sabah namazında görür. Savcı işitir. Hapishane müdürüne pürhiddet: “Bediüzzamanı sabah namazında dışarıya, camiye çıkarmışsınız” der. Tahkikat yapar ki, Üstad hapishaneden dışarıya kat’iyen çıkarılmamış. Eskişehir hapishanesinde iken de, bir Cuma günü, hapishane müdürü, kâtip ile otururken bir ses duyuyor: “Müdür bey! Müdür bey!” Müdür bakıyor. Bediüzzaman yüksek bir sesle: “Benim mutlaka bugün Ak Camide bulunmam lâzım. Müdür: “Peki Efendi Hazretleri,” diye cevap veriyor. Kendi kendine: “Herhalde, Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilemiyor” diye söylenir ve odasına çekilir. Öğle vakti, Bediüzzamanın gönlünü alayım, Ak Camiye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle Üstadın koğuşuna gider. Koğuş penceresinden bakar ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmaya sorar, “İçeride idi, hem kapı kilitli” cevabını alır. Derhal camiye koşar. Bediüzzamanın ileride, birinci safda, sağ tarafta namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında Bediüzzamanı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye döner; Hazret-i Üstadın “Allahü ekber” diyerek secdeye kapandığını hayretler içerisinde görür. (Bu hâdiseyi bizzat o zamanki hapishane müdürü anlatmıştır.)
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Barla Hayatı / Sonraki Risale: Kastamonu Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm dünyası
bahadır : kahraman, yiğit
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
ceberut : baskı, zorlama
düstur : kural, prensip
Eskişehir Müddeiumum : Eskişehir Başsavcısı
evham : asılsız ve gerçek dışı kuruntular, şüpheler
gaddârâne : acımasızca, zulmederek
hâdim : hizmetkâr, hizmet eden
husule getirme : meydana çıkarma
hükûmet reisi : başbakan
idrak ettirmek : yaşatmak, değer ve yüceliğini göstermek
ihtar : hatırlatma, ikaz
intaç : netice, sonuç verme
İslâmî : İslâm dininden kaynaklanan
isnat : dayandırma
istibdat : baskı, zulüm
izzet : şeref, üstünlük
kanaat-i vicdaniye : vicdanen elde edilen kanaat
keyfî : kendi isteğine, keyfine göre hareket etme
mahkûmiyet : hükümlülük, tutukluluk
maksad-ı mahsus : özel maksat
müspet : olumlu, uygun
mütebaki : geri kalan kısım
mütevellit : ortaya çıkan, meydana gelen
nakletmek : aktarmak
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
seyahat : yolculuk
suret : biçim, şekil
Şark : Doğu
şehâmet : akıl ve zekâ ile olan cesaretlilik
taaccüp : şaşkınlık
vilâyet : il
vuku : meydana gelme, olma
adliye : görevi adaleti sağlamak olan resmî makamlar
Allahü ekber : “Allah en büyüktür”
hâkim : yargıç
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
Hazret-i Üstad : Bediüzzaman Said Nursî
kat’iyen : kesin olarak
kâtip : yazıcı
muhtelif : çeşitli, farklı
nakletmek : aktarmak
pürhiddet : çok hiddetli, öfkeli
şayi olma : etrafa yayılma, herkes tarafından duyulma
tahkikat : gerçeği araştırma
tecrit : yalnız başına bırakma
vakıa : olay
Yükleniyor...