Ve eğer, farz-ı muhal olarak, hükûmetin nokta-i nazarına çok noktaları muhalif olsa bile, 28 Temmuz 1933 tarihinden, evvelki cürümlerin bu kısımlarını affetmekte olan ve âhiren neşredilen Af Kanunu mucibince o risaleleri takibe mahal kalmadığını iddia edip, bize edilen haksızlığın bir an evvel def edilmesi ve risalelerin iade olunmasını talep ederim.

Eğer insaniyetin mahiyetini, hayvaniyetin en bedbaht ve en aşağı derecesinde telâkki ve dünyayı daimî ve lâyezal tevehhüm ve insanı bâkî ve lâyemût tahayyül eden bir sarhoş vicdansız tarafından denilse: “Senin bütün risalelerin, imanı pek kuvvetli ders veriyor. Dünyadan soğutuyor; nazarı âhirete çeviriyor. Biz ise, bütün kuvvet ve dikkat ve zihnimizle dünya hayatına müteveccih olmamızla bu zamanda yaşayabiliriz. Çünkü şimdi yaşamak ve düşmanlardan sakınmak çok müşkülleşmiştir.”

Elcevap: İman-ı tahkikînin dersleri, gerçi nazarı âhirete baktırıyor; fakat dünyayı, o âhiretin mezraa ve çarşısı ve bir fabrikası göstermekle, daha ziyade dünya hayatına çalıştırır. Hem, imansızlıktaki müthiş bir surette kırılan kuvve-i mâneviyeyi, gayet kuvvetli bir tarzda kazandırır. Ve meyusiyet içinde atâlet ve lâkaytlığa düşenleri şevk ve gayrete, sa’ye sevk eder, çalıştırır. Acaba, bu dünyada yaşamak isteyenler, böyle, hayat-ı dünyeviyenin lezzetini, hem çalışmaya şevki, hem hadsiz musibetlerine karşı dayanmaya medar kuvve-i mâneviyesini temin eden ve itiraz kabul etmeyen delillerle ispat edilen iman-ı tahkikînin derslerine yasak denecek bir kanunun vücudunu kabul ederler mi ve öyle bir kanun olabilir mi?

Eğer idare-i millet ve âsâyiş-i memleketin hakikî esaslarını bilmeyen bir cahil hamiyet-füruş dese: “Senin risalelerin, asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar olabilir cihetiyle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hâzıraya itiraz etsen, risalelerin kuvvetiyle bir gaile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Barla Hayatı / Sonraki Risale: Kastamonu Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiren : en son olarak
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
asayiş : güvenlik, huzur
âsâyiş-i memleket : memleketin güvenliği
atâlet : hareketsizlik, tembellik
bâki : sürekli, kalıcı, ölümsüz
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
bîtarafane : tarafsız bir şekilde
cihet : yön, taraf
cürüm : suç
daimî : devamlı
def : giderme, uzaklaştırma
farz-ı muhal : olmayacak bir şeyi olacakmış gibi düşünme, varsayım
gaile açmak : sıkıntılı ve uğraştırıcı bir şeyler ortaya çıkarmak
hadsiz : sınırsız
hakikî : asıl, gerçek
hamiyet-füruş : kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayvaniyet : hayvanlık
hükûmet : idare, yönetim
idare-i hâzıra : içinde bulunulan dönemdeki yönetim
idare-i millet : milleti idare etme, yönetme
ihtiyatsızlık : tedbirsiz davranma
iman-ı tahkîki : inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman
insaf : merhamet ve adalet dairesinde hareket
insaniyet : insanlık
kuvve-i mâneviye : manevi kuvvet, moral gücü
lâkaytlık : ilgisizlik, duyarsızlık
lâyemut : ölümsüz
lâyezâl : zevâl bulmayan, varlığı devam eden
mahal : yer
mahiyet : nitelik, özellik
medar : dayanak noktası, kaynak
meyusiyet : ümitsizlik
mezraa : tarla
mucibince : gereğince
muhalif : aykırı, zıt
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
müşkülleşme : zorlaşma
müteveccih : yönelme
nazar : bakış, görüş
neşretmek : yaymak
nokta-i nazar : bakış noktası
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sa’y : çalışma
sevk : yöneltme
suret : biçim, şekil
tahayyül : hayal etme
talep : isteme, istek
tasdik : doğrulama, kabul etme
telâkki : anlama, kabul etme
temin : sağlama
tetkik : inceleme, araştırma
tevehhüm : kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme
vücud : varlık, var oluş
ziyade : çok
Yükleniyor...