Hem Tarihçe-i Hayat’ta geçen bir mektubunda, Bediüzzaman:

“Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmaya hiçbir vecihle liyakatim yoktur. Fakat çok ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlâhiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senâdan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime yüz binler şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. Kabir kapısında bekleyen bir adamın arkasındaki fâni dünyaya riyakârane bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşet verici bir hasarettir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un, Kur’ân’ın malı olarak meziyetlerini izhar ediyorum. Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir. Madem ben faniyim, gideceğim; elbette bâki olacak birşey ve bir eser benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle kuru çubuk hükmündeyim.”

Evet, Said Nursî, Risale-i Nur’la dinsizliğe ve İslâmiyet aleyhindeki cereyanlara karşı giriştiği Kur’ân ve iman hizmetinde çok yardımcılara, hükûmet ve milletçe teşvik ve müzaherete muhtaç iken, bilâkis çeşitli iftira, tezvir ve ittihamlarla hapse sürülmek, eserlerini imha etmek, halkı kendinden soğutmak için aleyhinde türlü isnatlar yapılmıştır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Önsöz / Sonraki Risale: İlk Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azamet : büyüklük, yücelik
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
bilâkis : aksine, tersine
cereyan : hareket, akım
ehemmiyetsiz : önemsiz
fâni : ölümlü, gelip geçici
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
hakaik : gerçekler, doğrular
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikat : gerçek, doğru
hâlet-i ruhiye : ruh hali
Hâlık-ı Rahîm : herbir varlıkta merhamet ve şefkati tecelli eden ve her şeyi yoktan yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
hamakat : ahmaklık
hasaret : zarar, ziyan
hâsiyet : özellik
hükûmet : yönetim, idare, devletin icra mekanizması
ikrâm-ı İlâhî : Allah’ın lütfü, ikramı ve ihsanı
imdat : yardım
imha : yok etme
inâyet-i Rabbâniye : Allah’ın inâyeti, yardımı
ittiham : suçlama
izhar etme : açığa çıkarma, gösterme
kasem : yemin
kemâlât : mükemmel ve üstün özellikler
kesretli : çok
kudret-i İlâhiye : Allah’ın güç ve iktidarı
kuvve-i mâneviyye : manevi kuvvet, moral gücü
liyakat : lâyık olma
makbul : Allah tarafından kabul edilmiş, kabule mazhar olmuş
makbuliyet : Allah tarafından kabul edilmesi
mazharı olma : ayna gibi yansıtma
mecburiyet : zorunluluk
metanet : sağlamlık, kararlılık
meziyet : üstün özellik
müdafaa : savunma
müzaheret : koruma, yardım
nefs : kişinin kendisi
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
neşir : yayma
riyakârane : gösterişli bir şekilde
rükün : esas, şart
sebat : kararlılık, sabit olma
senâ : övme, methetme
şe’n : iş, fiil, özellik
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tarihçe-i hayat : hayat hikayesi, biyografi
temin : sağlama
tercüman : tercüme eden
tereşşuh etme : sızma
teşcî : cesaretlendirme
teyid : destekleme, kuvvetlendirme
tezvir : iftira, yalan-dolan, sahtecilik
vecih : yön
Yükleniyor...