Bu suretle, alelusul yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.

Bunun üzerine hocalarının “hangi ilim tab’ına muvafık” olduğu sualine cevaben, “Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum” der.

Herhangi bir kitabı eline alırsa, anlardı. Yirmi dört saat zarfında Cemü’l-Cevâmi, Şerhü’l-Mevâkıf, İbnü’l-Hacer gibi kitapların iki yüz sahifesini, kendi kendine anlamak şartıyla mütalâa ederdi. O derece ilme dalmıştı ki, hayat-ı zahiri ile hiç alâkadar görünmezdi. Hangi ilimden olursa olsun, sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verirdi.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Giriş / Sonraki Risale: Barla Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
alelusul : usûl üzere; belli bir usûl ve metoda uyggun olarak
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
Cemü’l-Cevâmi : Tacüddin es-Subkî’nin (ö.1370) yazdığı fıkhın esaslarına dair bir eserdir
cereyan : hareket, akım
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
Elhamdü lillâhi Rabbi’l-Alemîn : hamd ve şükür âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur
fecr-i sâdık : gerçek aydınlık, sabaha karşı doğu ufkunda güneş doğmadan önce yayılan aydınlık
fünun : fenler, bilimler
hâşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayat-ı zahiri : asıl, görünürdeki hayat
hülâsa : özet
İbnü’l-Hacer : İbn Hacer el-Heysemî’nin (ö.1567) fıkıh esasları üzerine kaleme aldığı eseri
ikmâl : tamamlama
izn-i İlâhi : Allah’ın izni
küfr-ü mutlak : tam bir küfür, inkâr ve inançsızlık
lehinde : yanında, paralelinde
mektep : okul
muvafık : uygun
mütalâa etme : inceleme; bir konu üzerinde araştırma yaparak değerlendirmelerde bulunma
saadet : mutluluk
sual : soru
suret : biçim, şekil
şerh : izah, açıklama
tab’ : tabiat, mizaç
tahsil : ilim öğrenme, öğrenim
tefrik etme : ayırma
tereddüt : şüphe
ulûm : ilimler
zarfında : içinde
zayi etmek : kaybetmek
zübde : en seçkin kısım, öz
Yükleniyor...